24 Aralık 2010 Cuma

Arkadaş Çalan...

   Ne yazsam diye düşünüyordum.Yazacak o kadar çok konu birikmişti ki aslında.Hiçbirinden başlayamıyordum.Şimdi nereden başlayacağımı  biliyorum.Ablamda…Aslında ona teşekkür etmem gerek şu an yazı yazmamı sağladığı için…Neyse işte nereden başlasam ki…
    Ablamla olan ilişkimiz eskiden çok güzeldi.Kimsenin sahip olamayacağı bir ablam vardı.Herkes ablama sahip olduğum için çok şanslı olduğumu söylerdi ben de öyle düşünürdüm.Arkadaşlarımla kavga ettiğimde,anahtarımı unutup sokakta kaldığımda,etütten kaçmak istediğimde ilk koştuğum kişi ablamdı.Annemden daha yakında bana.Herkesten daha yakındı.Annemden daha çok anneydi kimi zaman.Veli toplantılarıma bile geldiği oldu o küçücük yaşında…Ve sonra biz onu minizik yaşında üniversiteye gönderdik.Gidiverdi birden en kötü senemdi onun gittiği sene hala aklıma geldikçe gözlerim dolar.Sokağın köşesinden dönüşü…Kocaman yaşlı gözleriyle gülümsemesi…El sallaması...Erkek traşı saçları kıpkırmızı dudakları hiç silinmedi gözümden… Her şeyini bana anlatırdı bende ağzım beş karış açık dinlerdim onu…Düşünceleri fikirleri o kadar mantıklı gelirdi ki bana.Keşke hala ağzım beş karış açık kanabilsem onun sözlerine…Ama şu an birbirimizden o kadar uzağız ki…

       Düşüncelerimiz çok farklı,inandığımız değerler çok farklı,kabul ettiğimiz doğrular apayrı…Bazen bu farklılıklar yüzünden birbirimizin boğazına yapışmak istediğimizi hissediyorum.Bazen diyorum keşke hiç büyümeseydik.O zaman kavga etsek bile herkes bir köşede ağlayıp sakinleşir sonra her şey eskisi gibi olurdu.Ama şimdi geçmiş çok uzakta…
       Ablam benim sahip olabileceğim tek arkadaşımdı ve şu an onun da gittiğini düşünüyorum aslında bunu uzun süredir düşünüyorum ama dile getirsem sanki her şey daha kötüye gider diye çekiniyordum.Ama şu an hiçbir çekincem kalmadı.Ne olacağı umurumda değil…
       O çocuktan nefret ediyorum sanırım.Ablamın sevgilisinden yani…İsterse dünya tatlısı olsun benim gözümde o kırmızı acı biberler kadar acı…Ablam bunları duysa hem çok üzülür hem çok kızar biliyorum ama demiştim ya umurumda değil diye…Arkadaşımı çalan birini nasıl sevebilirim…Onun en yakın arkadaşı bendim benim de o…Ama şimdi o çocuk geçti yerime ablam onun için o kadar fedakarlıklar yaptı ki onları benim için yapsaydı şu an peşinden ayrılmazdım.Artık onun bana ihtiyacı yok dolayısıyla benim de ona ihtiyacım yok…Artık sokakta kaldığımda onu çağırmak yerine aylak aylak dolaşabiliyorum.Etütten kaçmak istediğimde kendi kendime kaçabiliyorum,kimseye haber vermeden.Artık kavga etmiyorum insanlarla…Avutacak birileri olmadığı için belki de…
      Ama bir şeyi hala başarabiliyoruz;şakalaşmak…Hala saçma saçma şakalar yapıp damarlarımız şişene kadar kahkaha atabiliyoruz ardından bir mesaj geliyor ablama ‘aşkım hadi gel’…Sonra ablam giyinmeye başlıyor.saçını düzleştiriyor…Makyaj yaparken yanında duruyorum böylece biraz daha konuşabiliyoruz…O da zaten hep  makyaj yaparken ya da giyinirken beni yanına çağırıyor hep…O da konuşmak istiyor benimle biliyorum ama zaman bulamıyor işte bu yüzden artık zamanlar benim oluyor…O hazırlanırken ben peşinde dolanıyorum.Eşyalarını getiriyorum.Üstünden çıkardıklarını katlıyorum.Gıcıklık yapıyorum.Ve eğer çok güzel bir zamanda gidiyorsa tepki gösteriyorum.Kırgın ayrılıyoruz.Beni yolcu et demiyor o zamanlar…Sessizce çekiyor kapıyı.Bende gizli gizli pencereden bakıyorum.Hoşçakal diyorum duymuyor…Yavaş yavaş gidiyor elinde havuçlu kekle...Ben kekten bir dilim yemiş oluyorum genelde kalanın hepsi o çocuğun…Şeytan diyor fare zehri koy içine!Ama yapamam ki…ablam üzülür…
Aslında nefret beslemiyorum ona karşı seviyorum hatta.Çok sevimli biri,saf,sakin…Anlatırım uzun uzun ama canım istemiyor şimdi…Aslında seviyorum da işte arkadaşımı çaldı ne yapayım.Arada sinirleniyorum işte böyle…Neyse ben ikisini de çok seviyorum gene de…

1 Aralık 2010 Çarşamba

bir oda bir kütüphane

        Artık bir odam ve bir kütüphanem var… Hocam bugün anahtarı bana verince aklıma hemen bu düşünce gelmişti.Kütüphaneyi adam etme işine giriştik.Yeni kitaplar aldık hocamla beraber…Meğer edebiyatçıyla kitapçıya gitmek ne de eğlenceliymiş.Gitmeden wafflemızı da yedik.Enerji  toplamamız gerek öyle değil mi?Ama küçültmüşler çok üzüldük.Tıka basa doymaktı amacımız kısmen doyduk hayal kırıklığına uğradık.Bir sürü kitap seçtik daha gelmediler ,gelmelerini dört gözle bekliyorum.Gelsinler hepsini tek tek dizeceğim raflara ,kuzucuklarım benim…
       Çok fena bağlandım kütüphaneye…Boş dersler de sürekli oradayım.Tozlu eski püskü ama gene de çok seviyorum.Zaten kendimi şu sıralar boşlukta hissediyordum bağlanacak bir şey bulamamıştım kütüphane çıktı ortaya…Çokta güzel oldu.Dergi çalışmaları da var tamam yeter işte!
     Ayrıca Sir’ü özledim…Bu hafta yoktu üzüldüm günler çok yavaş geçti.Tamam boş dersler en güzel derslerdir bilirim henüz dersler boş geçmesin diyebilecek kadar ermedim ya da aklımı kaybetmedim ama o Sir!Yarın gelecek konuşma yapıp tekrar gidecek…Yazılı da ertelendi rahatladım ama Sir’ün annesi için çok üzülüyorum.Bir an önce gelse…’Öyle bi şey yok ‘dese…O kadar Sir’den bahsettim ünlü lafımı yazmazsam hatırı kalır müsadenizleee…. O bir SüperSir….

     Belli etmiyorum farkındayım ama şu an çok duygusalım.Acayip depresif iki hafta geçirdim.Günlüğüme bir sürü yazı yazdım.Onları buraya geçirmeyi de planlıyordum ki…Yazıya gayet ciddiyetsiz ve her zamanki şımarıklılığımla başlamışım bundan sonrasında da ben ölüyorum desem bile pek ciddiye alınmaz diye düşündüm bence iyi ettim.Sonra yazarım onları.Şimdi o kadar işin gücün arasında bi de burada öyle şeyler okuyup bunalıma girmeyin ne gerek var…

      Burada bitsin bence bu yazı nerden başladım nereye gidiyorum ben bile anlamadım.Bir saçmalıklar silsilesinin daha sonunda geldik.Bir dahaki yazıda duygusallığımı yansıtmak ümidiyle hoşçakalın…

14 Kasım 2010 Pazar

Uçsam Kaçsam...


     Ben çocukken çizgi film karakteri olmak isterdim her çocuk gibi. Çizgi filmlerin ve çocuk kitaplarının vazgeçilmezi uzun kulaklı oradan oraya zıplayan cinlerden olmak isterdim. Küçük ama ürkütücü… Büyüyünce istemem ,  unuturum sanmıştım.Unutmadım.
    Hala özenirim mavi saçlı uçan kızlara ve hala üzülürüm gerçek olduğum için… Her gördüğüm resimde hatırlarım gerçekleri oturur düşünürüm mavi bir resim olsaydım keşke diye. Her okuduğum kitaptan bir karakteri çalar arkadaş yaparım onlardan kendime .Minicik bir ordum var hayalden…
     Kocaman bir ormanda olsaydım keşke diye düşünürüm.Kocaman bir orman , ben ve cinlerim.Minik kurbağalarım  , kibirli , güzel perilerim…Kocaman ürkütücü yeşil gözlerim…Kabarık mavi saçlarım , saydam tenim…Ne mutlu olurdum orda olsaydım ne olurdu sanki kurumuş büyük ellerim yerine yumuşak ince parmaklı bir elim olsaydı ne vardı ayakkabı giymek zorunda olmasaydım. Yumuşak toprağı hissedebilseydim.
      Kocaman bir gölün en dibine dalıp okyanusu bulsaydım.Her şey sessiz olsaydı.Kimse konuşmasaydı, ben hiç konuşmasaydım.Perilerimle,cinlerim dolaşsaydılar kafamda,oradan rengarenk papağanlar gelseydi,ardından bukalemun,onun ardından bir kedi,sonra bir tırtıl,sonra aslan sonra…sonra…Sonra koşsaydık…Kocaman bir tepeden aşağıdaki göle atlasaydık…Saçlarım göl olsaydı,aralarına yosunlar takılsaydı,su olsaydım balıklara karışsaydım.Gözlerim bukalemun olsaydı,her rengi görseydim.Kalbim papağan kadar saf ve geveze olsaydı…!Gece olunca yorulsaydık çiçeklerin yapraklarında uyusaydık.Gece aya dokunsaydık sonra kara çarşaf gibi geceyi tek elle çekip atsaydık.Ağacın en uç dallarında yaşasaydık.Bulutlar yere inseydi.Yer,gök karışsaydı.
        Uçsaydım,uçsaydım,kaçabildiğim kadar kaçsaydım. Yaşamamış olsaydım,ince damarlarıma kan hiç dokunmamış olsaydı.Unutsaydım gerçekleri ,her şeyi…Var olmadan kendi boşluğumda yaşasaydım…Boşlukta fısıldasalardı şarkıları kulaklarıma… Uyanmasaydım hiç bugün…

11 Kasım 2010 Perşembe

Vazgeçtim.

Şu an çok ciddiyim. Bunu ne kadar yansıtabilirim bilmiyorum ama hiç bu kadar ciddi olmamıştım. Hayata bakış açımı değiştiriyorum!
    Hayal kuranı yakarım! Ya da umurum da değil kurun kurabildiğinizi , düşünün , zorlayın sınırları bakalım nereye kadar gidebilecek.Gitse de geri gelebilecek mi ?Eğer gelirse lütfen beni de inandırın hayallere…
    Her şey tesadüfi olarak aynı kapıya çıkıyor son zamanlarda.İnandığım gerçeklerin aslında var olmadığını öğreniyorum…Her konuşma yanıldığımı gösteriyor. Ki ben yanılmaktan nefret ederim.Bu yüzden artık vazgeçiyorum.Gerçekten vazgeçiyorum.Artık zorla sırıtmak istemiyorum ya da üzülmemek için her konuyu dalgaya almak istemiyorum! Artık gülmekte istemiyorum ağlamakta… Mümkün olduğunca duygusuz olmak istiyorum.  Bir asker kadar soğuk gerektiğinde acımasız.Tek başıma sefere çıkmak istiyorum kocaman bir gemide… Tanımadığım insanlar , bilmediğim hayatlar  arasında kaybolmak istiyorum. Vazgeçtiğim halimle bile ne çok şey istiyorum! O halde ben istemekten de vazgeçiyorum!

6 Kasım 2010 Cumartesi

mıncık mıncık...

Uzun zamandır biriyle konuşmak istiyordum da bir türlü o zamanı bulamıyordum.Şimdi aklıma düşürdü işte...Madem konuşamadım yazayım dedim.Zaten o da ondan bahsetmedim diye üzüldü biraz.Kıyamadım.Kıymamda zaten...Sanmasın o buralarda yok diye ben onu unuttum...Onu unutur muyum?Zamanında yaptım.Ama artık yoook! Bir ara aramız çok bozulmuştu neden öyle olmuştuk bir anlamamıştım ama çok üzülmüştüm uzak kalınca daha iyi anladım.Aramız bozulmadan önce gelir bana her şeyini anlatırdı yok böyle bi anlatma ama! Ağlanacak halini öyle bi anlatırdı ki gülmekten ölürdük ama onun gözleri dolardı.Çocuğun lugatı komik..!Şimdi baktımda hiç öyle dertleşmiyoruz belki derdimiz yok ondan...Yani eğer varsa ve bana anlatmıyorsa şu an vicdan azabından ölürüm! Çünkü aramız biraz da benim yüzümden bozuldu.Ama banane tek suçlu ben değilim hıh!ehe! Şimdi gene eskisi gibi olmak istiyorum onunla...Zaten düzeldi sayılır her şey...Ah bi de ben onu mıncıklamasam her şey daha da güzel olacak değil mi?Ya ama napim ben onu öyle sevmeyi çoook seviyorum! Keşke geçen sene de mıncıklasaydım o zaman daha tosundu şimdi büyümüş , zayıflamış ama benim gözümde hala tosun o! bi İnsanın çenesi bu kadar yumuşak olamaz ya! Bence o çene benim eserim!Geçen sene az konuşmadık!Ya düşünüyorumda nasıl seneydi ya geçen sene! vuhuuv!! Tozu dumana kattı yemin ederim neyse sağlam çıktık!

Bir de bir şeye değinmeyi çok istiyorum.Bir gün bir şey olmuştu.Bir olay herneyse her şeyi bilmeyin...İşte benim yüz ifadem ya da bakışlarım değişmişti o olaydan sonra etkilenmiştim yani.Pek anlatamadım anlayın.Tabi kimseye çaktırmamaya çalıştım anlamalarını istemedim.Sonra ortam dağıldı.O beni yanına çağırdı ve 'oğlum bu kadar belli etme lan etkilendiğini' dedi.Çok şaşırdım çünkü ben hiçbir şeyi belli etmemiştim ki...O anlamıştı.Başka kimse anlamamıştı anlasa biterdim zaten de neyse...O zaman gerçekten çok şaşırmıştım dedim içimden ya bu çocuk benim hareketlerimi çözdü artık ya da ben fazla belli ettim.İkici ihtimal mümkün olamayacağına göre...Demek ki tanımış bu insan beni vay be! Artık sırlarımda olamayacak istediğim gibi tripte atamayacapım kahretsin!Foyamı ortaya çıkardı!!


Ben tekrar ondan özür dilemek istiyorum neden bilmiyorum ama onun beni çok sevdiğine artık daha çok inanıyorum.Her zaman beni kucaklayacağını biliyorum...Onu çook seviyorum iyi ki kaybetmemişim seni ucundan döndük valla!Hadi '' ok by!''

Unutmadan söyleyeyim bu sene bi inek oldu bi inek oldu Hollanda ineği yanında devede kulak kalır! Tüm hayvanlar aleminin olduğu bi cümle de kurabilirmişim! vaay!

3 Kasım 2010 Çarşamba

Küçük bir teşekkür...

Ayrıca artık bu sayfanın kıdemli bir okuyucusu  var! Üstelik benim için çok önemli  bir kadın.Kendisiyle tanışmamız geçen sene oldu.Geçen seneki sınııfımız biraz kalabalık olduğu için fazla sohbet edemedik kendisiyle, ama ben arada sırada boş derslerde giderdim yanına kitaplardan konuşurduk.Ben hiç bir okulumda öğretmenimle bu kadar yakın olmamıştım ve hiçbir öğretmenim beni bu kadar farklı bulmamıştı,yaptıklarıma bu kadar değer vermemişti.Hep özenirdim ilkokuldayken öğretmenlerle iyi anlaşan arkadaşlarıma ben hiç öyle olamadım.Sessiz bir öğrenciydim fazla dikkat çekmezdim yaptıklarımda göze batmazdı.İyi ki de batmamış, beni onların keşfetmesini istemezdim zaten.Beni bilgisiyle bu kadar şaşırtan birinin keşfetmesini isterdim.Bu beni daha özel kılardı.Onlar farkına varsaydı bu kadar önemsemez ,bu kadar sevinmezdim.Bu yazıları ,bu sayfayı gerçek bir edebiyatçının okuyor olması inanılmaz değerli..,Hem benim için hem sayfam için...

       Bilen insanları severim,öğreten insanları da...Siz her ikisine de sahip olduğnuz için ,öğretmenim sizi daha çok seviyorum.Omzuma yüklediğiniz tüm sorumluluklar için size minnettarım.Sorumluluk kaçılacak bir şeyken ben bundan mutluluk duyuyorum.Yazarların nasıl öğretmenlerin elinden çıktıklarını biliyorum artık.Onların nasıl bu kadar cesur olduklarını merak ederdim.Yanıtını artık biliyorum...Sizin sayenizde...

Coğrayanın kayaçlarından telefon!

Birkaç gündür çok yazmak istedim elimde malzeme olduğunu düşünmüştüm.Dün geceden sonra elimdeki malzemenin hiçte öyle sansayonel bir yanının olmadığını farkettim.Beni şaşırtmaya devam eden iki arkadaşım var! Bu demektir ki onlar yanımda oldukça bende konu tükenmeyecek! Yani gece gece oturmuşum ders çalışıyorum zaten İngilizce yazılısı bittikten sonra biraz rahatladım hafif kaydım, bıraktım ders çalışmayı üstüne üstlük bir de coğrafya çalışıyorum insaf eyle!!Neyse gecenin körü ben coğrafyanın kayaçlarını ayrıştırıyorum bir telefon geldi.Arayanında uykusu var hani uykusu olmasa sabah kalkamazdım sanırım!.Tanrım o nasıl bir konuşmaydı!! Hem bol sırlı hem bol kahkahalı!Bittim tükendim zaten konuştuktan sonra tekrar derse dönemedim sessiz sakin gittin duşumu aldım sevdiğim gibi ıslak saçlarla uyudum rüya bile görmedim ,artık beyin fonksiyonlarımın iflas ettiğini düşündüm.Bunlar işin şakası tabi...Dün geceki konuşma kadar güzel bir konuşma yapmamıştım daha doğrusu dinlememiştim.İlginçti ama o kadar da şaşırmadım şoka girme hali söz konusu değildi.Aslında mutlu oldum.Hatta rahatladım! Şu an çok mutluyum mesela...İnsanların bana güvenmesi hoşuma gidiyor.Kendimi hiç bu kadar değerli hissetmemiştim uzun zamandır.Şimdi ben herkesten ayrıyım benim ayrıcalıklarım var! Ben onların arkadaşıyım!Samanlıktaki iğneyi buldum!! İyi ki varlar ve iyiki öyleler... Özeldiniz şimdi daha da özel oldunuz...Sizi çok seviyorum!

28 Ekim 2010 Perşembe

Hayal gücünün bittiği yer...

Hey de hey heyy..! Ne gündü yahu...Dört saatti ama olsun genede yılın unutulmazıydı...Rüyalarla başladık güne ilk başta sınıfta bir arkadaş rüya nedir ne değildir başlığı altında bir sunum yaptı.Ürperdim değişik hissettim kendimi.Tesadüf işte ondan öncede Akay bana rüyasını anlatmıştı rüyasında beni görmüş bende onu görmüştüm.Ama ben sadece Akay'ı görmüştüm o biraz daha genişletmiş olayda geçen şahısları; benden Britney Spears'a oradan gereksiz bir şahsiyet olan Alex'e kadar...Egom tavan yaptı Britney ile aynı rüyadaydım hııh!!Hatta Britney bizi paparazi sanıp kaçmış.Kaçtığı yerde pazarmış ve biz pazarda Melike hocayı yakalıyormuşuz kıyafet alırken...Hocam diyormuşuz sizin formülünüzü bulduk neden bu kadar şık olduğunuzu biliyoruz artık nihaha! diye gülmüşüz!Hoca da kahretsin gitti tarzım diyerekten kaçmış...Bu arada farkettiyseniz herkes bizden kaçıyor ,bence Akay görmeyi unutmuş biz gerçekten de paparaziymişiz...Bu ara ben de denizde oynanan bir sutopu maçından sonra bu kadar koşuşturmacanın arasına düşmüşüm ,saçlarım ıslak, pembe mayomla ortalarda koşturuyorum denizde maç var ama! Denizde !!!Bizim takımın erkekleri maçta ve bizim takımda da Alex var.İçimden dedim erkekler zaten hep sonuncu oluyor ama biz gene de umut ediyoruz seneler sonra dereceye girerler belki diye ama işin içine Alex girince umut falan kalmadı.Hayır gelmez o takımdan....Sutopundan soğudum yemin ederim neyse...Ve bu kadar koşuşturmacanın içinde sahilin ve çarşının nasıl olduğunu da hayal edebilmiş.Tebrik ettim.Zaten onun zekası beni şaşırtmıştır hep aynı anda çok şey düşünür bu özelliğine hayranımdır.Bunu da atlamamış...Sahil çok güzelmiş anlattığına göre Görkem ben Akay oturuyormuşuz.Hemen yanında çarşı varmış.Nasıl bir çarşı olduğunu hayal ettim acaba öyle miydi çok merak ettim ya!! Ayrıca denizde sutopu oynamayı denemek istiyorum!!!Yaratıcılık nedir ne değildir diye merak eden olursa lütfen Akay'ın rüyalarına bir göz atsın ,bundan sonra her rüyasını yazmayı düşünüyorum hatta pislik yapacağım.Rüyalarını alıp öykü diye yutturacağım nihahah!! şakaa tabi ..

27 Ekim 2010 Çarşamba

Sofya'ya Anneanneme...

        SOFYA'DA 1980 YILINDA

Sofya'da 1980 yılında
Döktü altın yapraklarını eylül
Açıldı içimde alevden bir gül
Bütün acıların inadına

Işıklı ,düşsel bir akşam vakti
Hava serin üreperişlerle dolu
Güz duygularıyla sarmaş dolaşım
Dilimde şiirin balı

... 

                       Ataol BEHRAMOĞLU

26 Ekim 2010 Salı

özle-

Şu an ne kadar duygusal olabilirim bilmiyorum.Antremandan geldim yorgunum gözlerim klordan cayır cayır yanıyor üstümde pijama kafamda havlu...Ama bu kılığımla bile şu an aşırı derece de duygusal ve üzgün hissediyorum kendimi durum vahim yani ! Dün akşam çok mutluydum halbuki...Uzun zamandır olmayan bir şey olmuştu...Arkadaşımla eskisi gibi konuşmuştuk...Benimle konuşmayı beni dinlemeyi sevdiğini söylemişti...Dertleşmiştik her zamanki gibi de dalgaya almıştık sonunda her şeyi...O kadar mutlu olmuştum ki...!Tamam demiştim her şey düzeldi!ta ki bugün öğleye kadar...İkimizde hatalıydık bence...Ben çok sert çıkmıştım o kendini yanlış ifade etmişti...Ama o benim için o kadar değerliydi ki...Koca okyanusta iki denizkızıymışız gibi gelirdi bana...Herkes karaya çıkıp herkesleşmek için can atarken biz okyanusun tadını çıkarıyorduk beraber...İkimizdik sadece...Farklı kayalıklarda oturuyorduk sadece minik aralıklarda görüyorduk birbirimizi ama o anlar o kadar keyifli geçiyordu ki...Her fırsatı beraber değerlendiriyorduk.Yakında bitecek diyorduk az kaldı.Kayalıklar birleşecek...Birleşti.Öyle hayaller kurardık ki derin ve karanlık suları biz keşfedecektik,her yeri gezecektik...Yalnız ama ikimiz olacaktık...ıslık çala çala şarkı söyleye söyleye yürüyecektik.Kahkahalarla çınlayacaktı ortalık...!Şimdi kayalıklar yapışıkta olsa biz uzağız birbirimize.Karanlık sular beklemede...Kahkahalar havada asılı...Eskiden küçücükte olsa sadece bize ait zamanlar vardı.Şimdi onlarda yok...Yakınımda olmasını istediğim yerde ama uzak...Onu ve dostluğunu o kadar çok özlüyorum ki...

        Bir dosta anlattım bunları üzülme düzelir dedi.Sen git yanına dedi giderim dedim ama utanırım.Bu seferlik o gelsin...Gelir mi ki?Seni kırdım ben istemeden herkesi kırıyorum affet!Kırdıktan sonrada kendime kızıyorum.Hemde o kadar çok kızıyorum ki...Aynaya bakamıyorum.Kendimi görmek istemiyorum...Sonra özlüyorum sizi...Seni,yazın yaptığın şakaları çok özledim mesela...Sınıfında seni tek başına sırada otururken görünce sinirleniyorum.Sen tek başına olamazsın ya da bir başkasının yanında biz varız!O merdiven varya her şeyin sorumlusu o!Yıkmalı o merdiveni kaldırmalı engelleri...!

Rüzgarın Fısıltısına Şarkılar

Size uzun yıllar önce bir yaz tatili gecesinin verdiği sıkıntıyla yazılan uzun süre unutulan şimdi yeniden hatırlanıp değerlendirilen bir öykümü yazacağım...İlk defa bir öykümdeki kahramanların ismini araştırdım.Biraz mitolojikler o zamanlar ilgiliydim biraz...Neyse öyküye geçelim...Saçmaysa saçma umrumda değil!Virginia'yı da anmadan geçemeyeceğim!



         Sabah uyandı.Yorgun bir güneş ona merhaba diyordu.Ayağa kalktı. Dağınık odasında gözüne ilk çarpan kapıya yapıştırılmış kağıdın üzerindeki yazıydı ,siyah pilotla yazılmıştı. Bu eğik yazıyı, 80lere özgü kelimeler i,  yazım ve imlaya verilen önemi  nerede görse tanırdı. Sanırım sadece annesi kalmıştı bu kadar özenle notlar yazan. Kağıdın üzerinde ‘ bugün geç gelebilirim merak etme aramaya vaktim olmaz diye not bıraktım, canım kardeşinin yarına resim ödevi  var  unuttu sanırım hatırlatırsan iyi olur , sınavında başarılar öptüm.’ Yazılıydı birden canlandı. Akşam annesi evde olmayacaktı  geveze kardeşiyle baş başa kalacaktı, neyse o kolay işti. Bugün onu bekleyen koskoca bir gece vardı, istediği kadar hayal kurabildiği özgür olabileceği upuzun bir gece…Yalnız kalabileceği bir gece.’Umarım sabaha kadar sürer ‘dedi parlak gözlerle.Ecem çoktan gitmişti. Ecem hep erken kalkar giderdi, arkadaşlarıyla okula gezerek gitmeyi  seviyordu. Vitrinlere falan bakıyorlardı. Aylak aylak dolaşıyorlardı,belki de hoşlandığı çocuğu daha fazla görmek için sabahın köründe kalkıp yollara düşüyordu. Hoş kızdı gerçekten, sevilen, göze çarpan biriydi, gerçekleri severdi Ecem zavallı annesine Elemden sonra bi hediyeydi ,lütuftu.Elem çocukken de hiç konuşmazdı sevmiyordu çocuk ne yapsın elinde olan bir şey değil ki. Hayaller kurardı , boş oturmazdı, onlar böyle düşünürdü.mutluydu aslında hepsinden daha çok mutluydu. Gerçekten çok mutluydu…
          Odasında sağı solu şöyle bi aradıktan sonra okul formasını buldu pantolonu ve kazağı geçirir geçirmez  mutfağa  gitti bi parça peyniri ağzına tıkıştırmasıyla saatin farkında olması bir oldu. Gene geç kalmıştı ve bugün pazartesiydi kasıntı matematikçinin dersiydi ilk ders gene bi kamyon laf ettikten sonra izin kağıdı alması için onu müdür yardımcısının yanına yollayacaktı. Adam  alışmıştı  onu her pazartesi odasında görmeye artık nasihat da vermiyordu sessizce bi kağıda bir şeyler yazıp yolluyordu. Elem seviyordu bu adamı iyi biriydi diğer hocalardan biraz farklıydı. Ayakkabısını bağlayıp sokağa fırladı.Hafiften hızlı adımlarla üç cadde ötedeki okula doğru yol almaya başladı artık endişelenmiyordu fırça yiyeceği için… Gitti sınıfa girdi ve tahmin ettiği gibi oldu sessiz ve uykulu gözlerle müdür yardımcısının odasının yolunu tuttu. Adamcağız gözlüğünün üstünden bakarak baygın bi sesle gene mi dedi. Elem ’malesef’ dedi kısaca, küçük bi gülücük ekledi ardından. Sonra sessizce kağıdı aldı ve gitti. Sınıfa girdi gergin matematikçinin ondan daha da gergin olan bakışlarının ağırlığı altında yerine çöktü. Defter gibisinden bir şeyler çıkardı. Tahtadakileri geçirdi. 8 ders onu bekliyordu düşüneceği , yapacağı o kadar şey varken bu kupkuru sırada oturup saatlerce ders dinlemek çok boştu onun için. Başkalarının odak noktası , hatta hayatın merkezi okuldu. Çünkü ders çalışıp üniversiteyi kazanacak dünyayı kurtaracaklardı. Pöhh! Dünyada sizi bekliyordu zaten. Yetenekleri olmadan saçma sapan bölümlere  okuyacaklar sonra sabah sekiz akşam beş olayı başlayacak bu bazıları için gerçekten güzel bi yaşam .Mutlusun çalışıyorsun paran var evlenmişsin çocukların var senin gibi kendinden bir tane daha  yetiştiriyorsun ,sabah sekiz akşam beşçi  çocuklar…
       Elem sıradan yaşardı ama sıradan şeyler istemezdi ,düşünmezdi.ama o kadar mutluydu ki… Aslında hüzünlü bir mutluluktu onun ki… hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayallerdi bunlar hayalleri üniversite   kazanmak  falan değildi ,hayali gelecek değildi. Neydi peki hayali kafasının içinde kurguladığı dünyası mıydı? Gördüğü izlediği dinlediği şeylerden birer parça alarak oluşturduğu harikalar dünyası mıydı? Neredeydi burası? Her şeyi düşüncelerinde mi yaşıyordu; aşkı ,üzüntüyü sevinci, mutluluğu ,sevgiyi ,ölümü… Bizim dahil olamayacağımız kadar farklı ve büyük bi kafası mı vardı yoksa bizi alamayacak kadar küçük müydü?

Öğleden sonraki sınavı da atlatınca kocaman bir gece onundu. Kendi gökyüzünün ,kendi bulutlarının arasında dolaşacak, kendisiyle buluşacaktı.Çok heyecanlanmıştı eve gitmek için sabırsızlanıyordu.
        Bıkkınlık getiren yazılıyı bitirdikten sonra koşa koşa okuldan çıktı. Eve geldiğinde rüzgarın huzur verici melodisini mırıldandı. Hafifçe fısıldadı rüzgara ‘bu gece düşlerdeyim…’ odasını toplarken Ecem geldi. Özensizce topladığı uzun sarı saçları kusursuz beyaz yüzü ve kocaman gözleriyle ne kadar güzeldi. Ona hep imrenerek bakmıştı çok zarifti. Kıskanmazdı, onu çok severdi aslında da belli edemezdi hiçbir şeyi belli edemezdi.Ama Ecem, Elem’e o kadar da değer vermiyordu.hiç konuşmayan hayalperest bi  morondu  onun için . Diğer ablalar kardeşleriyle sinemaya filan gider alış veriş yapardı. Onun ablasıyla geçirdiği kayda değer bi anısı yoktu. Ablası sadece yanına gelip arada bi kitap verirdi ona Elem’in verdiği kitaplar hiç hoşuna gitmezdi ama üzülmesin diye okur gibi yapardı Elem sevmediğini bilirdi ama gene de çabalardı. Kardeşinin hayalden yoksun biri olmasını istemiyordu.son zamanlarda araları daha da açılmıştı. Ecem büyümüştü artık onu görmezden geliyordu. Durup dururken Elem'e bağırıp hakaret ediyordu.Aslında Elem de  farkındaydı kendisiyle yaşamanın ne kadar zor olduğunun yaşayan bi ölü gibi dolanıp dururken evdekilerin de morallerini bozduğunun. Ailesi Elem için bir şey yapamadığı ona yardımcı olamadığı için helak olmuştu.üzülüyorlardı.ama Elem üzülmemelerini o kadar çok söylemişti ki… onda bir sorun yoktu sürekli sorunlu asosyalmiş gibi davranmalarından da sıkılmıştı. Bunu söylemişti. Ve galiba artık inanmışlardı. Uğraşmıyorlardı artık. Onların tek tesellisi Ecemdi annesiyle alışverişe gitmeye bayılan babasıyla sinemaya giden normal bi çocuk sahibi olmuşlardı.Elem bu yüzden Ecem’i çok seviyordu. Onun sayesinde artık rahattı.

                 Yemek yerken Ecem'e resim ödevini hatırlattı , masayı topladı odasına çekildi. Ecem de kendi odasında bağıra bağıra müzik dinleyip şarkı söylüyordu. Neşeliydi galiba bugün.
          Saat sekize doğru annesi aradı dergi yetişmediği için eve gelemeyeceğini söyledi bi dolu yapma ve unutma uyarısından sonra telefonu kapattı. ve Elem'in kelebekleri uçuştu havada. Aradığı buydu Ecem kendi kendine mutlu görünüyordu bugün ona bulaşmayacağını anladı ve gönül rahatlığıyla odasına girdi. Kapıyı kilitledi. Yatağın altından defterlerini kalemlerini çizdiği resimleri çıkardı.uzun uzun inceledikten sonra. Lambayı kapattı. Gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Daha sonra  kendi yarattığı dünyasına adım attı. Küçük mumları yaktı. Uzun uzun alevleri inceledi. Nasıl olsa zamanı çoktu . Çizdiği karakterlere baktı.gözlerini kapattı. Düşündü onların burada olduğunu düşündü düşündü… düşündü,derin bir nefes aldı… Gözlerini hafifçe araladı. Evet ordaydılar… onları tekrar görmek çok güzeldi. Onları o yaratmıştı. Tamamen onundu onlar… Aynaya baktı kendiside olmak istediği gibiydi. Kırmızı kıvırcık saçlı koyu yeşil  gözlü huzurlu ve sakin görünümlü Neşe olmuştu… Annesinin adını neden Elem koyduğunu hiç anlamamıştı insan çocuğuna büyük acı der mi? Daha doğarken acıydı adı hem de büyük acı! Ne beklesin ki bu hayattan. O da kendi hayatında tekrar doğdu Neşe olarak! Daha ne olsun bu hayatı güzeldi. Kendi benliğindeki arkadaşlarına merhaba dedi. Rüzgar uğultuyla karşılık verdi… Rahibe görünümlü  soluk suratlı ,yeşil gözlü , pelerinli Arge ,tipinden beklenmeyecek bi sevimlilikle kucakladı onu.Pandora uzun boylu masum ,güzel ve asildi her zamanki gibi… bugün mor çiçekli bir elbise giymişti koyu renk nerdeyse saydam olan tenine o kadar  yakışmıştı ki . Siyah upuzun saçları omuzlarına dokunup beline kadar uzanıyordu saçlarının ucundan yıldızlar kayıyordu. O kadar ihtişamlıydı ki.Büyük koyu mavi gözleri duruydu ,parıltıları fener gibi fark ediliyordu karanlıkta... onun gibi güzel bi kadının kibirden uzak gülümsemesi Neşe’yi hep şaşırtmıştı.
Ve Aegee diğerlerinden çok daha sıradan çok daha basit görünüşlü olsa bile Neşe onda ilginç bir şeyler buluyordu. Tuhaftı  belki tek erkek o olduğu için öyle geliyordu ama değildi. Diğerlerini de tanıyordu. Sadece Aegee ona sadık kalıp hayallerine gelmişti. Bu onu farklı kılıyordu sanırım Neşe’nin onunla ilgili tam bi  fikri yoktu. Sadece bakıyordu. Onun hakkında bir şey düşünemiyordu. Gözlerine bakınca hepsini unutuyordu. O kadar derin bi maviydi ki gözleri kaybolmaktan korkuyordu. Çocuksu bir yüzü vardı. İlginç düşler kurardı. ve çok mutluydu.Hiç bir şey onu üzmezdi.
              Neşe onlarla konuşmadan da anlaşabiliyordu. Çünkü onlar sözlere değil duygulara bakabiliyorlardı. kendilerini anlatabilmeleri için sözcük gibi basit araçlara ihtiyaçları yoktu. Tek bi harf bile söylemeden o kadar derin konular konuşuluyordu ki… tartışmalar bile sessizdi. Herkes birbirinin gözlerinin içine içtenlikle bakıyordu. O bakışlar bile insanı bir ömür mutlu edebilirdi. Çünkü insan onların yanında önemsendiğini ve sevildiğini gerçekten hissedebiliyordu. Tüm duyu organlarıyla beyniyle bunu kavrayabiliyordu.

            Onların dünyası gökyüzü ,yıldızlar ,sonsuzluk…Her gün farklı yerlere gidiyorlar farklı kişilerle tanışıyorlar.Kahkahalar atıyorlar! Rüzgarın fısıltısına şarkılar söylüyorlar…

          Ama nedense bugün hiç kimse dolaşmak istemiyordu.Herkes hafiften hüzünlüydü.Hüzün buraya çok az uğrardı.Bugünde nadir ziyaretlerinden birini yapıyordu.Birbirlerini çok özlemişlerdi belki bu kırgınlık,hüzün oradan kaynaklanıyordur diye düşündü Neşe.Pandora eşsiz sesiyle bir şeyler mırıldanmaya başladı. Mırıldanmaları melodiye dönüştü. Üzgün melodilerdi bunlar… Pandora ağlıyordu.Çok üzgündü. Melodilerden anlaşılıyordu... Nedeni dünyada çok az kişi kalmıştı yanlarında Neşe gibi …Dünya gerçek sanılan gerçekler arasında yok oluyordu.Onca insan umutsuz ve çaresizdi… Kimse inanmıyordu artık düşlere masallara ….Herkes bir kaosun ortasında çırpınıyordu umursamazca….
Ardında Arge de katıldı melodiye kapattı gözlerini mırıldanmaya başladı melodiyi… Pandora’nın melodisiyle birleşti Arge’nin melodileri bu sefer daha da güçlüydü .Aegee Neşe’nin elini tuttu, şaşırmıştı Aegee’ye baktığında gözleri kapalıydı oda bir şeyler mırıldanıyordu.Neşe ne söyleyeceğini şaşırdı.sonra gözlerini kapattı içinden geçen her şeyi söyledi .Farkında olmanda melodiyi mırıldanıyordu usul  usul…
Şarkının gücü giderek artıyordu.rüzgar  sesleri uzaklara götürmek istercesine sert esiyordu.insanları uyandırmak için bağırıyorlardı.nefeslerini tüketene kadar bağırıyorlardı.uyansınlar diye.sonra birden sustular aynı anda,gözlerini açtılar tüm hüzün dağılmıştı şarkıyla.Çok az  da olsa hayal kurmaya başlayan insanların hayallerini hissettiler bu onlar için huzur demekti. Bi avuç kadar da olsa hala düşlere inan insanlar var hala masal dinleyen küçük çocuklar vardı.
Ayrılma vakti gelmişti sanırım. İsteksizce kıpırdandı yerinde. Vedalaştı Pandora’yla ihtişamlı kadın içtenlikle sarıldı ona,Arge kısacık boyuyla uzanmaya çalıştı neşenin yanaklarına eğildi Neşe yumuşak bi öpücük aldı yanaklarından sonra pencereden atladı gökyüzüne, yıldızlara basarak yürüdü. Kayboldu parlak lacivertte… Aegee... En zor da ondan ayrılmaktı.Gözleri neşeyi  içine alıyordu ona bakınca yalnız hissetmiyordu kendini varlığı içini ısıtıyordu.Hep böyle kalmak istiyordu.Hep onunla…belki bi gün giderdi yanına daha ne kadar katlanabilirdi ki bu dünyaya…Aegee anlamış gibi gülüyordu.Ama o da üzgündü Neşe den ayrılacağı için elinden bir şey gelemezdi göremiyordu onu ama o hep yanındaydı çünkü o kendi düşündeydi.Küçük bi öpücük aldı dudağından sonrada kayboldu göz açıp kapayıncaya kadar …
       Neşe gene elemlere bürünmüştü gene çekilmez bi gün başlıyordu…
     Gözlerini yatağında açmasıyla  büyü tamamen bozuldu.Lanet güneş gene sırıtıyordu….

18 Ekim 2010 Pazartesi

Uyusam daha iyi olurdu...

Virginia Woolf 'a kafamı taktım sanırım.Artık bir iki ay bunu konuşurum.Henüz konuşmak için erken, daha kitaplarını okumadım.Hayatını ve düşüncelerini okuduktan sonra hemen caddedeki kitapçıya gittim karanlıkta korkmadan! Ama yoktu...Yarın annemin o kitabı bulmasını umuyorum...Bulamazsa ne yaparım!Ablama aldırırım Ankara'da vardır heralde neyse...Konu gene Virginia'ya gitti.Elimde değil bir şeye takınca hep ondan söz ederim.Asıl amacım uyumadan önce ne yazabilirim acaba diye bir bakmaktı...Hadi bakalım o zaman...

    Bence hiç bakmayalım.Olmadı çünkü gece gece gözlerim şiş ayrıca acıyorlar artık ışıklı ve minik yazılı ekrana bakmaktan...Buradan da bunu anlıyoruz ki gece gece uykun varken bir şeyler yazmaya kalma!Boşuna yer işgal edersin.Hiç yapmadığın hataları yaparsın benim az önce yaptığım gibi...Zamanları mümkün değil birbirlerine karıştırmazdım ama az önce siyah ve beyaz kadar ayırt edilebilir bir hata yaptım.Üzüldüm daha fazla üzülmeden ve hata yapmadan uyuyorum...Rüyamda Virginia'yı göreceğimi sanıyorum!!

Virginia Woolf...

Evet sabah bir edebiyat dergisinin bir denemesinde bir alıntı okudum.Çok hoşuma gitti.Denemede yazarlık ilgiliydi.Ve o yazıdan sanırım büyük dersler aldım.Yani en azından ben öyle hissettim.Artık kurallara uyan bir öğrenci olup oradakileri yapmaya çalışacağım hatta alıntıyı da hemen paylaşayım.Virginia Woolf diye bir kadın diyerek küçümsemek istemiyorum.Az önce hayatını okudum.Çok ilginç bir kadın.Ve çokta başarılı bugüne kadar nasıl duymam o ismi!Şu an çok büyük hayal kırıklığına uğradım!Kendime çok kızgınım!Yarın ilk işim onun kitaplarını almak olacak...Evet konuya geri dönersek...Virginia Woolf demiş ki :''Her gün yazın ,özgürce yazın,ama daima yazdıklarınızı büyük yazarların büyük yazılarıyla mukayese edin...Sadece yazın,saçmalayın,aptal olun,içinizden geldiği gibi yazın,biçimsel anlamda kuralları ihlal edin,kendi keşfiniz olan,olmayan kelimeleri kullanın.'' Bu sözü beni yüreklendirdi.Artık biraz daha rahat yazacağım sanırım...Ayrıca kadının düşünceleri de çok hoşuma gitti...Ölümü biraz tuhaf ama asıl hoşuma giden de orası oldu  'hoşa gitmek'buraya pek yakışmadı ama.Ne bileyim sonuçta hoşuma giden şey kadının ölümü değil ölüm şekli de değil, düşüncesi...Ben artık yeteneğimi kaybettim yazamıyorum o zaman öleyim tarzında bir düşüncesi var benim anlattığım kadar basit değil tabii..Kim bilir neler düşündü keşke hepsini tek tek yazsaydı!Ama mektubunda da sesler duymaya başladığını söylüyordu.Bu ilgimi çekti acaba ne duyuyordu?.Şizofren değildir sanmam ama ne duyuyordu...Çok merak ettim...Az öncede bu kadının benim doğum günümden bir gün önce doğduğunu gördüm!25 ocak kova burcu...Burçlara bazıları pek inanmasada ben inanıyorum ama çok da fazla değil...Sadece onunla aynı burçta olmak şu an için beni çok mutlu etti...

15 Ekim 2010 Cuma

Birazda sıradan...

Günlüğüm bu kadar dolu olduğu halde neden blogum bu kadar boş diye bir soru sordum az öne kendime.Az önce günlüğüme 12 sayfa yazı yazmışım.Çok şaşırdım.Yarısında saçmaladım ama olsun...Hala da yazmak istiyorum.Ellerim acıdığı için bilgisayardan yazayım dedim hem deftere de yazık bir günde bitmesin hepsi...Ama yazı yazmak için hiç bu kadar düşündüğümü hatırlamıyorum ne zormuş biri için bir şeyler yazmak...Aslında normal bir gün olsa yazarım hiç sorun değil.Ama böyle özel günler olunca sanki beynim duruyor.Ben kağıda bakıyorum kağıt kaleme o elime...Böyle saçma sapan bir bakışma ve dumur hali oluyor.Çok geriliyor ortam.Ama neyse bugün atlattım.Mutluyum...Ama bu hafta bir huzursuzluk vardı içimde bilmiyorum neden.Yarın dershaneden sonra babamla tiyatroya gideceğim..'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'kitabını okumuştum çok güzeldi eminim tiyatrosuda öyledir!

İlginç gelişmeler oldu!Hemde çok ilginç ben bildiğiniz ben teknoloji özürlü ben itunes kullandım.Hala da kullanıyorum yanlış bir şeyler var bu işte!Bunu müzikleri indirirken sezmiştim! Ama kendimi takdir ediyorum genede iyi işler başardı.Yağmur da yağdı hava da serin saçlarımda kabardı ay bir mutluyum bir mutluyum!!Biraz da ders çalışsam çok güzel olacak...

12 Ekim 2010 Salı

Küçük Dünyalar...

Frankenstein kötü biri değil aslında...Onu kötü yapan gene bizleriz.Aslında o kadar içten o kadar sevgi dolu ki...Kendi kendine düşünüp mutlu oluyor.Hiç tanımadığı arkadaşlar edinip onları izliyor onlar mutlu oldukça o da mutlu oluyor onlara gizli gizli yardım ediyor!Ama onların yanına gidince onlar ondan korkuyor,ona zarar vermeye çalışıyorlar.Dün bitirdim çok üzüldüm.okurken hep onun gibi birinin gerçekten olmasını istedim o aslında o kadar hassas o kadar duygusaldı ki ilk başta.Gerçekten o kadar iyi kalpli biri olsaydı ucube de olsa onunla yaşamayı isterdim.Kurduğu cümleler düşündükleri...ona ait olmayan minicik mutluluklar...onun yanında olmak isterdim...Bir Frankenstein'ım olsun isterdim...Mutlu olmak güzel olmak değil ki...İyi bir kalp güzel bir yüzün yerini nasıl tutabilir ki...Hangi yüz bir kalbin saflığını yansıtabilir kim o kadar masum olabilir...

küçük dünyalar yaratmak istiyorum kendime...burası çok büyük geliyor bana kayboluyorum.sevdiklerim kayboluyor tutamıyorum...gidiyorlar,geliyorlar ama durmuyorlar...benim yanımda durmuyorlar ya ben gidiyorum ya onlar...bu yüzden o kadar minik bir dünya yaratmak istiyorum ki kendime, kimsenin olmadığı sadece onların olduğu hiç bir yere gidemedikleri...hep yanyana olduğumuz...hiç bir şeyin olmadığı sade ve minik bir dünya....Böyle bir dünyam olsa gelirler miydi benimle...orada minicik yerde benimle yaşamak isterler miydi?

dengesiz...

Tamam artık az önce saçmaladım rahatladım şimdi normale dönebilirim.Okullar açılalı bir ay oldu yaşasın günler çabuk geçiyor tatil yaklaşıyor o yüzden gayet mutluyum.Okulda iyi güzel işte bildiğin okul böyle her gün ayrı bir olay falan olduğu yok sıkıcı gidip gidip geliyoruz.Yok ya çok abarttım eğlenceli de oluyor arada teneffüsler güzeldir! Sir'ün derside güzeldir onun o sakin tavırlarıyla huzura ermekte güzeldir dersi İngilizce anlatıp arada bir Türkçeyle desteklemesi çok şirindir!Sınıfım miniktir fakat sıcak değildir! kahretsin!ama ön sıra gayet iyidir yanımdaki insan gayet komiktir ve miniminiciktir bana sırada daha çok yer kalır sevimli ama dengesizdir insanın onu böyle mıncıklayası gelir tosuncuktur ama göstermez severim keretayı...Ön sıra üst seviyede ilginçtir önde leylamsı bir yaratık oturur mıncıklamak isterim ama mıncıklayacak bir yeri yoktur sopa gibidir inceciktir ama çok neşelidir.yanında en çok çene çaldığım insan evladıdır.yan sınıf hakkında yorum yapmıyorum! oradaki geniş omuzlu çöp oğlan müthiş bir insandır!!güldürür düşündürür ,ağlatır ,öğretir her türlü fonksiyona sahiptir!özellikle onunla telefonla konuşmak çok eğlencelidir.telefonda daha rahat konuşulur çünkü etrafında dikkatini dağıtacak insanlar olmazz bu yüzden onunla telefonla konuşmayı çook severim.Sanırım geniş zamanlı cümleler kurmayıda çok severim!iki adette Türkiye'nin taa öbür ucunda olan özel insan vardır.kavuşma vakti elbet bir gün gelecek! çok umutluyum! fiziki özelliklerini tam olarak kavrayamadığım için betimleme yapamıyorum kötü hissettim kendimi!!ikisiylede uzun süredir konuşamıyorum ve beni uzun süre susup dinleyebilen nacizane insalardır.ikisninin yanında da feci saçmalarım özelliklede diğerinin yani büyük olanın yanında...tanrım o kadar abukluğa nasıl katlanıyor çok merak ediyorum çok sabırlı ve sakin biri ama aslında telaşlı paniğin teki!...huzur..!yalakalık yapmıyorum bu arada öyle hissettim bir an kendimi!! yok öyle bi şey yalan iftiraa!!!

saçmalamak güzeldir!

haftalar aylar yıllar geçti sanki...!çok oldu değil mi?normalde cuma günleri benim yazı yazma günümdür.eskiden her cuma günlüğüme yazardım ama şimdi onu yapmıyorum.zaman bulamıyorum.hafta arası internete fazla giremediğim için cuma günleri semerimden boşanmışcasına internetin başında oturuyorum.Özlüyorum sanal alemi sanırım.şu anda aslında yazı yazma modunda değilim.Marilyn dinliyorum o bağırıyor ben burada yazı yazmaya çalışıyorum yani demek istediğim çok güzel böyle kafiyeli,sanatlı,duygulu cümleler beklemeyin bodoslama dalıyorum mevzuya farkındaysanız Marilyn yüzünden mizacımda değişti.! ilginç yahu her moda bu kadar çabuk alışmam, dengesiz miyim neyim ben?öyleysem de bu kötü bir şey mi biri bana açıklama yapsın!ayrıca şu facebookta olan her şeyin mail olarak gelmesi benim çok acayip sinirime dokunuyor.şu an gelen kutumda 13785 tane mail var yaklaşık bir senedir bakmıyorum.ayrıca ben facebookta değilken o mailllerin gelmesi beni facebooka girmek için zorluyor rahatsız oluyorum!biri bu işe dur desin!

28 Eylül 2010 Salı

okulda da level atlama olsun!!

Yıllar geçti yazmayalı diyip abartmak geldi içimden… Çok az bir süre oldu henüz ama bana yıl kadar uzun geldi.okulun kasveti, derslerin uzunluğu ,teneffüslerin kısalığı yüzünden olsa gerek…okul eskiden güzeldi. artık hiç sevimli görünmüyor gözüme.ya ben değiştim ya okul…Ama eskiden -mazi denecek kadar eskisi değil-geçen sene daha güzeldi okul…Ben insanları o zaman daha çok severdim ne bileyim… ben değiştim belki.Geçen sene bana gülümseyen insanlara öylesine büyük bir sevgi ve minnet duyardım ki…hepsi benim için çok önemliydi.Bu sene pek öyle değil…gülümseyen de yok minnettar olanda… sınıfım güzel ama daha güzel olabilirdi, sınıfım olmadan yapamam havalarında değilim. teneffüsler güzel sadece, arkadaşımı görüyorum 10 dakika da olsa çok eğlenceli oluyor.Şu sıralar beni dinleyen 2 insandan biri...sınıfım beni tabiri yerindeyse sallamıyor yaa!çok sinir oluyorum.keşke bir sene önce doğmuş olsaydım!''level atlayacağım...''

16 Eylül 2010 Perşembe

Sophie beni bunalıma sürükledi..!

Az önce kitabımı bitirdim.Bugün ve dün ilginç bir gündü ve kolay geçtiği de söylenemez.Dün akşam ablama çok kızdım.Kendime inanamadım hatta nasıl bu kadar kızabildim diye ama haketmişti.Ona kızgın olduğumdan haberi yok belli etmemeyi tercih ediyorum.Onun yerine arkadaşımın başını şişirdim.Ablamın hatasını o çocukcağız ödedi.Ama şikayetçi olduğunu sanmıyorum.Neyse...Dün akşam elini kırdı,hiç acımadım.çok korkunç bir durum ama gerçekten hiç acımadım ona...Çünkü onun yüzünden kırıldı kendi kendinin elini  kırdı yani.Haketti diyemem o kadar da cani değilim...Az önce bitirdiğim kitapta Sophie adında bir kız ablasını kaybedince yaşadıklarını anlatıyordu.Sophie sürekli panik atak geçiriyordu.Ablasının ismini duydukça ağlıyordu.Onunla yaptığı şeyleri hatırlıyordu.O ablasıyla gittiği yerleri anlattıkça benim ablamla yaptıklarım aklıma geldi.Hemen hemen aynı şeylerdi.Hatta Sophie'nin ablası Emily ile benim ablam birbirlerine benziyorlardı .Tek fark Emily sanatçıydı benim ablam matematikçi ve sanattan anladığını da düşünmüyordum.İşte Sophie ablasını kaybedince nasıl delirdiyse bende öyle delirirdim sanırım bu yüzden ona kızdığım için kendimi çok kötü hissettim.Zaten pazar günü Ankara'ya gidecek onun verdiği bir yalnızlık hissi şimdiden oluştu.Keşke öyle düşünmeseydim ne yapayım ama beni çok kızdırdı...İyi ki ona kızdığımı söylemedim o zaman daha çok üzülürdüm...

Okul Sendromu...

Okullar için geri sayım başladı.Ne berbat bir durum.Kime sorsam kendini kötü hissediyor.Yazın getirdiği her şeyden uzaklaşmak zor tabii.Evrim de aynı durumdaydı sabah beni aradı.Çok tuhaf olduğunu falan söyledi ve bunun tek nedeni de okulun açılıyor olmasıydı.Evrim de ben de ders çalışmaktan kaçmıyoruz aslında hatta ders olsunda o okuldaki abukluklar olmasın istiyoruz.Nasıl diyeyim tuhaf arkadaşlar,seni rahat bırakmayan takıntılı insanlar bunlardan uzak durmak istiyoruz.Evrim ve ben  kolay olmayan bir 9.sınıf geçirdik her yönden berbattı.Arkadaşlarımız olmadı.Ayrı okullara gitmek zorunda kaldık.Onun okulu evime çok yakındı bende okul çıkışlarında onu görmeye gittim bi kaç kere... ilk defa bu kadar uzun ayrı kalmıştık.İlk buluşmamızda ikimizde ağladık.Çok ilginç bi durumdu...Okulun ortasında herkes çıkarken biz hem ağlıyorduk hem kahkaha atıyorduk.O derece tuhaftı.Kahkaha atıyorduk ama gözlerimizden yaşlar süzülüyordu.Çok değişikti.Ama çok güzel bir duyguydu.Sanırım aynı okulda olsaydık çok rahat olurdu.Aynı durum Anıl'da da mevcut.O da bizden ayrılacağı için üzgün.Aslında ayrılmayacağız yani sadece günde 5 saat yerine 1 saat konuşacağız .Üzülmeye gerek yok bu yüzden...Ayrıca çok konuşmak istersek hemen mesaj atarız internetten olur biter.Öyle daha eğlenceli aslında mektuplaşmak gibi...Ayrıca Anıl'a ve Akay'a çok sinirliyim.Dün 3'te uyudum benim uyku saatim bozuldu onlarınki düzene girdi!Ben uyuduktan sonra konuşurlardı sabaha kadar şimdi ben uyanığım kimse girmiyor internetee..!! aaa! Gerçekten kızmadım.Şakaaa!

6 Eylül 2010 Pazartesi

hazırlık!!

evet okulların açılmasına az kalmış az önce farkettim.depresif yazılara hazırlıklı olun fena şeyler yazarım okullar açılınca bi değişik oluyorum ben.bi haller oluyor bana!! bir de bu sene dersaneye gidicem ve dersane yüzünden antremana gidemicem vohooov intihar mektubu bile gelebilir!!susuz kalmış bir kalecinin hayat damarlarından biri kopmuş demektir der ve aşağıya atlarım...!!

İstanbul, sonbahar ,tiyatro...

Çok uzun bir zamandan sonra İstanbul’a kavuştum…İstanbul benim çocukluk hayalimdi.Orayı o kadar çok araştırdım o kadar çok incelemişim ki gittiğimde hiç yabancı gelmedi.Benim İstanbul’a hayran olduğumu biliyordu annem babam falan zaten bilmeyen kalmamıştı da neyse…Hep ‘gidince hiç sevmeyeceksin çok kalabalık çok korkunç’ derdi.Bende kendimi en kötüsüne hazırlamıştım.Ama hiçte öyle değilmiş.Beklediğimden daha sakin ve güzeldi.Kalabalık ve korkutucu yerleri de vardı kabul ama her şehirde var…Onların dışında çok güzeldi.her yerde bir saray her yerde bir camii bir kilise…hepsi eski yapılar hepsi işlemeli,hepsi kocaman,hepsi görkemli…tarihi yapıların arasında yürümek bir filmin içindeymişim gibi hissettirdi bana.kadıköy’ü çok sevdim bunun en büyük etkeni Dilara kabul ediyorum!Önceki akşam yarın buluşamıyoruz deyip iptal etmiştim.ama ertesi gün dayanamadım ve sabahın köründe Dilara’yı uyandırmaya çalıştım en az bi 15 defa aramışımdır.ödüm koptu uyanmayacak diye en sonunda duydu açtı telefonu o kadar rahatladım ki!! Ben uyandığında zaten karşıya geçmiştim kaçış yolu yoktu yani Dilara’yı görecektim! Sanırım kızcağız hayatının en hızlı hazırlığını yaptı.zaman kaybı olmasın diye gittik onu evinden aldık dilomun geçtiği sokakları gördüm dersanesini görüdüm.sahil yolunda gitmiştik oraya sahil çok güzeldi tekneler gemiler çok hoşuma gitti.zaten suya dayanamam atlamak geldi içimden ama atlamadım tabi ,abartmıyorum artık…Sonra Dilara beni her yere götürdü sürekli fotoğrafımı çekti…çok eğlenceliydi çok güzeldi…en acayip olanını anlatayım benim açımdan mozaik kafe ve oradı falcıydı Dilara açısından Sanatçılar sokağındaki 12 dev adam Cenk’in annesinden kolye alma şerefine erişmekti…tüm gün ben fal dedim o Cenk’in annesi dedi.Ama o falcı beni çok şaşırttı ,bu biliyor gerçekten…!kafenin ortamıda çok sıcaktı çok güzel yerleştirmişlerdi eşyaları çok mistik bi havası vardı hatta biz oraya Dilara’la Harry Potter’ın yeri demek istedik ve dedik…! Ya işin garibi hiç yabancı gelmedi İstanbul sanki hep oradaymışım gibiydi Dilarayla olağan buluşmamız gibiydi…Onu oradayken çok özlüyorum…






Tiyatro aşkım İstanbul’a gidince daha da bir arttı… Tiyatroların önünden geçince oraya oyuncu olarak girdiğimi hayal ettim çok eğlenceli bi durumdu. Belki oyuncu olamayacağım olmayı çok isterim ama eğer olamazsam bile çok iyi bir tiyatro sever olacağım söz veriyorum!oynamasam bile o sahnenin tozunu yutacağım.o koltuklarda oturarak yutacağım o tozu ama olsun…Bu konuda bencil değilim her türlü oyuncuyu, tiyatroyu izlemek çok başka bir keyif…Hepsi çok yetenekli hepsi çok bilgili…Zaten tiyatrocular zeki insanlardır.Tek bir kişi olmak onlara sıkıcı ve basit geldiği için oyuncu olurlar.her türlü psikolojiye hazırdırlar hepsini ayrı ayrı hissederler ve yansıtırlar…böylece tatmadıkları duygu yaşamadıkları olay kalmaz bence bu yüzden hayata da hazırdırlar…Her şeyi yaparlar şarkı söylerler dans ederler …Her şeyi aynı anda yapmaları çok hoşuma gider.Bir kaç işi bir arada yapamadığım için onların bu hareketlerini hayranlıkla izlerim.Hiçbir şeyin gerçek olmadığı bir dünyayı bize yaşatırlar…Bizde var olmadığını biliriz ama sahnede kendimizi gördüğümüz için gider izleriz merakla…Çünkü anlatılan bizim hayatımızdır ya da yakınımızdakinin işte bu yüzden tiyatro canlıdır…Çok şanslıysam tiyatrocu olabilirim sadece şanslıysam iyi bir izleyici olabilirim şanssızsam hayatın rutin işlerine kapılıp tiyatroya gitmeye zaman bulamayan bir zavallı olurum…

30 Ağustos 2010 Pazartesi

yenmek ya da yenilmek işte bütün mesele bu...

konuşacak kimse yoksa blog var!! diyip yalnızlığımı paylaşmaya başlıyorum yüksek müsadenizle...az önce Hırvatistan-Türkiye sutopu maçı vardı.Yenildik.Şaşırmadınız biliyorum...Ama Attilla abiyi çok fazla tebrik ediyorum.o kadar güzel şutlar tuttu ki en azından çok acayip bi sonuçla oradan ayrılmamızı engelledi.hepsi çok başarılıydı ama yapacak bir şey yok...sonuçta tam kadro orada değildik Diğer kaleci Tan abi yoktu bir kaç kişiyi daha saydı ve onların da hepsi iyi oyuncular hani sonucu değiştirebilecek nitelikte sporculardı tabii onların bi evleri olduğu  ve işyerleri izin vermediği için maça katılamadılar.Tam bir hüzün hikayesi anlayacağınız.Şuan o patronlara o kadar sinirliyim ki...Neyse...


ve güzel haber çarşamba uçuyorruumm!! İstanbul'a doğru...Çok heyecanlıyım! Gidip dönememeyi düşünüyorum! Kaçsam mı acaba?İstanbul'a gidicem diye apar topar fotoğraf makinesi aldım.her anı çekicem tüm istanbulu çekicem...sonra onları çıkartıp tüm duvarlara asıcam!!! heyoo!!yazmak istediğin bir sürü şey var ama şu an çok üşendim.tüm hayat enerjimi maçta bıraktım.yenilginin acı kolları arasında kıvranıyorum..olurda kendime gelirsem tekrar yazacağım söz!nasıl bişi dedim ben az önce şaşkınım şu an!

20 Ağustos 2010 Cuma

masallar...

Alice değildik hiç birimiz. Bu yüzden düştüğümüz çukurlar harikalar diyarına çıkmıyordu.Hansel ile Gratel de değildik.kötülükler hiçbir zaman karşımıza şekerden bir evle çıkmadı.ve görüldüğü üzere Peter pan da değildik sonsuza kadar çocuk kalamadık…belki de Peter’ i biz kırdık biz istemedik çocuk kalmayı o da kendi dünyasına bizsiz döndü.bu da bizim suçumuzdu aslında…



Halbuki hep özenmedik mi onlara…her kız Alice olmak istemez miydi ya da pamuk prenses…her erkek çocuk Peter pan olmadı mı zamanında korsanları yenmedi mi?Şimdi ne değişti ?Nerede kaldı kabarık elbiseler nerede kaldı insanlara zarar vermeyen kılıçlar…Hikayenin sonunda onlar mı sonsuza dek mutlu yaşadı biz mi?onların yerinde olmayı o kadar çok isterdim ki…tek bir zorluğu aşınca sonsuza dek mutlu kalmayı…Cadı tarafından yensem bile o şeker evin tadına bakmayı o kadar isterdim ki…sonunda ölsem bile pamuk prenses gibi en güzel olmayı…Yedi tane cüceyle yaşamayı onların baltalarını cilalamayı ne çok isterdim.Alice kadar hayalperest kalmayı hiçbir şeye değişmezdim.şimdi pollyanna olmak vardı her şeye umutla bakmak her durumda eğlenmek

18 Ağustos 2010 Çarşamba

doğum günü...

bugün benim için yeri ayrı olan o özel insanında doğum günüydü...O doğum gününde bulunduğum için çok şanslıyım hem çok eğlenceli bi gündü hem de onun arkadaşı olmak çok özeldi.Onun her insana bu kadar sıcak davranmayacağını ve güvenmeyeceğini bilmek ama aynı zamanda bana o kadar sıcak davranması ve  güvenmesi beni aşırı derecede şımarttı...Kafamdaki bazı tabuları -bu kelimeyi çok kullanır-yıkmamı sağladı.Kendime artık daha çok güveniyorum.Ve artık daha huzurluyum arkamda biri var beni sürekli destekleyen,her an yanımda olan...22 gol yediğimde bile ama penaltı tuttun ayşee...diyen.ama bu kadar iyi bi kalbe rağmen genede üzülen yanlış anlaşılan çok özel insan...onlar özel olmadığını anlamayabilirler ama ben anlıyorum.onlarıda anlamak lazım kafaları küçüktür belki senin bu kadar iyi olduğunu görmüyorlardır hayat onları kötümser yapmıştır belki...o yüzden üzülme...Akay senden bahsediyorum anladın değil mi?ahah!birlikte geçirecek sadece 2 senemiz olması ne kötü ama ben inanıyorum ki üniversiteye de gitsen dağa da çıksan Amerika'ya da gitsen uçsan da kaçsan da peşindeyim !


bu gün iyi arkadaş tahlili yaptım bi yandan dilara bi yandan akay! herkes sırasını beklesin! doğum günlerinizde hediyeniz burada olacak kardelen!

Duygu karmaşası....

Elleri güzel olan insanlar kötü olmamalı bence… güzel parmakları olan insanlar güzel dokunur…incitmez dokunurken, ince uzun parmaklarıyla yavaş yavaş sever saçlarınızı… keşke ellerin bu kadar güzel olmasaydı… o zaman daha az severdim seni… daha az üzülürdüm saçlarımı sevemiyorsun diye… keşke çirkin tombik kısa parmakların olsaydı…o zaman ellerini tutmak için can atmazdım… ya da biraz çirkin olsaydın , o zaman yüzüne baktığımda heyecanlanmazdım …keşke bu kadar sert bakışların olmasaydı…işte o zaman gözlerinin içine bakmaktan korkmazdım… sesini hayal meyal hatırlasam da duyduğumda içimi titrettiğini unutmadım … keşke sesin beni bu kadar etkilemiş olmasaydı ,o zaman seninle sabaha kadar konuşurdum…Ama sen o kadar güzelsin ki sana bakmaya çekiniyorum,o kadar sert bakıyorsun ki sana bakmaya korkuyorum… beni sevmeme ihtimalini düşündükçe suçluluk hissediyorum. Diyorum ki keşke beni seveceğin kadar güzel olsam, senin gibi… o zaman senin yanından hiç ayrılmazdım seninle konuşurken heyecandan kelimeler birbirine karışmazdı.bana her baktığında kalbim üşümezdi…sesini her duyduğumda ellerim titremezdi. Gülümsemeni gördüğümde bu kadar mutlu olmazdım…sanırım ben seni sevmişim haberim olmamış…keşke haber verseydin o zaman bu kadar kapılmazdım sana… bu kadar önemsemezdim seni yanında kim olsa kıskanmazdım… biliyorum ben senin hayatının dış kapısının mandalıyım. gideceksin biliyorum , hatırlamayacaksın beni, sevmeyeceksin ama gene de yanımda olduğunu hayal ediyorum ya da olacağını, günün birinde karşılaşacağımızı o zamana kadar hoşçakal…




Bir açıklama yapma gereği hissettim...Aşık falan değilim hiçte olmadım bu öylesine moralimin bozulduğu bi anda aklıma gelen bir şey biriyle ya da benimle ilişkilendirmeyin...Beğeneceğinizi umuyorum..Yazıyla olan tek benzerliğim güzel elleri sevmem o kadar...


Sağolsun dilaracığım beni öyle şeylere sürükledi ki...Uzun zamandır bu kadar duygusal olduğumu hatırlamıyorum...O şubat ayında yazdığı yazıyı okuduktan sonrada kendimi o kadar değerli o kadar önemli hissettim ki gözlerim doldu.Dilara'nın beni sevdiğini biliyordum bana güvendiğini de ama bunu görmek okumak...Benim haberim olmadan yazdığını hatırlamak beni o kadar mutlu etti ki anlatamam...onun dostluğu ayrı...Arada o kadar çok mesafe var ama sanki dilara hep yanımda gibi...Sanki o beni izliyor gibi...uzaklar bizi yormadığı için bu kadar ayrı...İlk tanıştığımızda belliydi zaten böyle olacağı...Aynıydık sanki kullanacağımız kelimeler bile nerdeyse aynıydı...Cümleyi ben bitirmeden o bilirdi sonunu Ya da ben espiri yapmadan gülmeye başlardı o , hissederdi sanki bilerek malzeme verirdi bana.O ucube siteyi neşe kaynağına çevirirdi.O kadar nemrut gıcık insanlar vardı ki orada gitmek istemezdik ikimizde...sevmedikte...zaten ikimizden biri yokken diğeri evinde pineklerdi . gelince hooop hadi bakalım gelsin dedikodular gelsin eğlence...Bizim eğlenmemiz için sahilde ateş yakılmasına gerek yoktu ya da bangır bangır müziklere...Biz kendi küçük ateşimizde fısıltılarla da eğlenirdik hemde hayal edemeyeceğiniz kadar...Bu sene görüşemedik ama hayat işte ne olacağı belli olmaz.Bak eylülde istanbuldayım dilaranın yanında...iki günde olsa göreceğim ya yeter işte...

15 Ağustos 2010 Pazar

çizgi filmdeki kurbağalar...

Herkes hayatının bi bölümünde bence çizgi film karakteri olmak istemiştir.ciddiyim.Çünkü onlar çok sevimli...Herkes onlar gibi sevimli olmak ister.Hareketleri , konuşmaları ,tipleri o kadar saf ve o kadar sevimli ki...ister istemez onlara imrenir insan...Mesela ben küçükken doğal olarak çok çizgi film izlerdim.şimdi de izliyorum da neyse...İşte orda hayvanlar falan vardı  hepsi o kadar güzellerdi ki...Kurbağalardan korkardım ,bir çizgi filmde kurbağa ve ailesi vardı.Çok zararsız görünüyorlardı.Sonra sordum kendi kendime ben bu hayvanlardan mı korkuyorum... Sonra gittim,Anneannemin bahçesinde kurbağa buldum yanına gittim inceledim.O kurbağa ailesindekilere hiç benzemiyordu.Sevimli sayılabilirdi ama öyle ele alınıpta ay canım benim şeklinde sevilecek seviyede değildi.Çok üzülmüştüm tam bir hayal kırıklığıydı benim için...Aynı şeyi solucanlar içinde yaptım.Toprağı kazdım soluncanları bir kaba koydum suratlarını bile göremedim.sevimliler mi değiller mi onu bile anlayamadım.Çok üzüldüm...Sonra da hayvanların peşinde koşmayı bıraktım.Herkes tarafından sevimli sayılan hayvanların( kedi, köpek, kuş ,balık gibi ..) peşine takıldım ve anladım ki en sevimli hayvan kedi! Çizgi filmler beni kandırmamış olsalardı şu an en çok sevdiğim hayvan kurbağa ya da bir solucan olabilirdi.!

13 Ağustos 2010 Cuma

gelecek...

Sıkıldım sanırım...Bu gün çok kasvetli bi gündü farkettiyseniz.Kendi çapımda bunalıma girip çıkmışım yazılarımı okuyan ablam farketti.Şaşırdım öyle bunalımlı bi halde değildim ama çokta mutlu olduğum söylenemezdi.Tam da arkadaşlardan bahsetmişken eski bi arkadaşım'' beni unuttun ''suçlamasıyla üstüme geldi.Şaşırdım.Çünkü bende onun için aynı şeyi düşünüyordum.Ama bunu yüzüne vurup beni neden unuttun ha ayıp değil mi biz kaç senelik arkadaşız tartışmasına giremeyecek kadar yorgundum.Neyseki çok uzamadan iş tatlıya bağlandı.Bir de şöyle bi şey söyledi ben antremanlardan onlara zaman ayırmıyormuşum.Kızı suçlamadım haklı olabilir.Sene boyunca bu suçlamanın altında kaldım.Tamam beni anlamalarını beklemiyorum.Ama anlayış göstermelerini bekliyorum çünkü biliyorlar ki benim hayatımda o antremanlar çok önemli bir yer kaplıyor.Hobi olsun diye yapsaydım kendimi bu kadar zorlamazdım.Ama benim yaşamımın bir parçası oldu artık sutopu.Ben sporcu olmak istiyorum ve bir sporcu özelliklede bizim ülkemizde kolay yetişmiyor.Zaten yazılılar dersler vs.gibi nedenlerle yeterince aksatıyorum.Bir de keyfim için aksatamam.Gezmek için antremanı ekemem bu onları sevmediğimden değil sadece hedefime ulaşmak istediğimden..
 Zaten malumunuz bizim ülkemizde spor pek ileri bi seviyede değil özelliklede su sporları...Nedeni gayet açık sanırım...Eğitim sistemi ve spora ayrılmayan bütçe... Ya da sporun sadece futboldan ,basketboldan ibaret olduğunu sanan yöneticiler,kurum sahipleri vs.gibi insanlar yüzünden...Yani demek istediğim şu önümüzde bu kadar engel varken bir de siz engel olmayın...Bazen sırını aşıyor olabilirim ama gerçekten hiç biryerde orada olduğum kadar iyi hissetmiyorum! Umarım bu kadar emek bu kadar uğraş boşuna gitmez de bende sizi boşuna ekmiş olmam...

deyimlere....

''Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.'' diyen sevgili biricik atam...senin yaydığın bu negatif enerji yüzünden şu an bu durumdayız! O kadar sözün arasından bunu nasıl buldun da çıkardın? Niye bu kadar olumsuz baktın hayata?Cevap ver bana!!senin yüzünden artık her giden unutur oldu! sen böyle dememiş olsaydın her şey çok farklı olacaktı... Neyse olan oldu...Rahat uyu diyeceğim ama bu sözlerden sonra bilemem artık rahat uyur musun?Neyse üzülme sen...Fazla yüklendim sanırım...Olabilir seninde sorunların vardır belki... Tabii o zamanlar psikologta yoktu...Yazık oldu !

uzaklar uzadı....

uzaklar uzadıkça arkadaşlık kısaldı...İlkokul bittiği an her şey dağıldı...Sözler vermiştik birbirimize unutmayacağız diye ama daha o yaz tatilinde her şey bitti....Her şeyin değişmesi değildi beni bu kadar etkileyen...En yakın arkadaşımın değişmesiydi...Bir insan nasıl bu kadar değişebilirdi.Nasıl bu kadar çabuk unutabilirdi....Hadi onu bi kenara bıraktım...peki hala konuştuğun,hala arkadaş olduğun ve hala çok sevdiğin bir dostunu aradaki mesafeden dolayı nasıl kaybedeceğini düşünür bir insan...Dostluklar mesafeyle ya da çok fazla birlikte olmakla ilgili değildir ki...dostluklar az ya da çok ona zaman ayırmakla ilgilidir onunla gerçekten ilgilenmekle ilgilidir...Ona değer vermekle ilgilidir...Değer verildiğini göstermek içinde bir çabaya girişilmeden kendi kendine anlaşılan şeydir dostluk...Her zaman yanında olduğunu bilmektir...Böyle olması için sürekli yanyanamı durulmalıdır! Uzağa gidince insanın aklıda mı uzağa gider...O zaman lanet olsun yaz tatili...!

12 Ağustos 2010 Perşembe

avrupa yüzme şampiyonası ve pembe boneli...

4 gündür antreman yok...Yani dört gündür havuza girmedim yüzmedim,kafama top yemedim,şut çeken olmadı kendimi boşlukta hissettim.çok alışmıştım 2 aydır sabah  7-9, akşam 3-5 antremanına şimdi birden bırakınca bayağı bir kötü hissettim kendimi, üstüne bir de Avrupa Yüzme Şampiyonası gelince ağlamak geldi içimden...
Şimdi antreman olsada gitsem...ciğerlerim acıyana kadar yüzsem sonra kaleme geçsem şut çekseler o şutları kurtarırken toplar kollarıma çarpsa güm diye sesler çıkartsa kollarımı acıtsa ne güzel olur.!

Gözümün önünde foşur foşur yüzüyor adamlar off off!! erkekler daha hızlı yüzüyorlar tamam ama bayanların yüzmesi bir başka...onların yüzmesi çok hoşuma gidiyor az önce pembe boneli bir ablamız kurbağalamada altın madalya kazandı.elleride ojeli ayy kendimi görüyorum bazen onlarda...çok sevimliler...bizde maçlara girmeden önce mayomuza uygun renkte oje sürerdik.mayomuz çingene pembesi olunca o renkte bulmak biraz zor oluyor ama azmin sonu başarıdır! buluyorduk gene, koyu pembe ojeler sürüyorduk sonrada hoop! herkes yerlerine...Federica Pellegrini'yi görmedim burada belki katılmıştır belki katılmamıştır bilemeyeceğim...Neyse o kadın çok güzel yüzüyor kendisi de güzel zaten... dövmesi de var boynunda... Daha ne olsun...

2016 olimpiyatlarına milli takımla gidip diskalifiye olmadan, bir derece elde etmek hayalleriyle...Beni yalnızlığımla bırakın! Avrupa Yüzme Şampiyonasını izleyip bunalıma gireceğim...hoşçakalın! TRT1'izleyin...

özür dilerim..

akşam çok fena imla hataları yapmışım özür dilerim.Vabilya değil vanilya olacaktı.uykulu olmama veriniz bu hatayı gece geç bir saatte yazmıştım ondan oldu... :):) Odaklanamadım işte...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

odaklanmaya odaklanamamak...

hiç bir şeye odaklanamadım noldu ya? Bak mesela şimdi de yazı yamaya odaklanamadım. az önce biri aradı onunla konuşmaya odaklanamdım müzik dinlemeye odaklanamadım.sinir oldum!odaklanmaya bile odaklanamıyorum....aklım da bir şey var ama ne var bulamadım....çalışma alanımı beğenmedim değiştireceğim... evet gerekli değişiklikleri yaptım.pijamamı giydim çalışma masama geçtim.az öncede şort tişört yatakta oturuyordum benim bildiğim şortla ve tişörtle çalışma masasında oturulu daha bi ciddi olunur.pijama uyumak içindir.ama ben şu an tam tersini yaptım.allah allah!ve odaklandım sanırım sorun ortadan kalktı tamam... bundan sonra yazı yazacağım zaman pijama giyeceğim... :P sayfamın adının da neden uykulu düşler olduğunu yavaş yavaş anlıyorsunuzdur heralde... Tam hikayesini anlatmayacağım hemen meraklandırmak istiyorum...!


 evet konuyu hafif değiştirmiş olacağım ama... ben kendimi eleştiri yaparken çok rahat hissediyorum.nedendir bilmiyorum ama bir konuyu bir olayı eleştirirken kendimi daha iyi ifade ediyor gibi hissediyorum geleceğimde sivri dilli sevilmez melun bir köşe yazarımı olacağım acaba... ayy geleceği çok merak ettim şu an! hadi büyüyelim!tam olarak kaç yaşında büyümüş sayılırım...canım bir büyümemek istiyor bir büyümek...sanki çok küçükmüşüm gibi konuştum! keşke biraz daha küçük bir yaşta olsam ve öyle kalsam...herkese abi abla dediğin yaşlar...Ne yapsan yap sevimli olduğun yaşlar...Pıtırcık serisini tekrar okumak istedim birden... Muzaffer İzgü'nün ''Anneannem''lerinin içindeki tekir kediyi tekrar hayal etmek istedim.''Vabilya Kokulu Mektuplar'' yazmak istedim ilkokul öğretmenime...akşam akşam ne olduysa duygulandım birden... madem konu açıldı benim de çenemin yayları gevşer o zaman!


ilkokul günlerimi çok özledim desem fena yalan olur özledim ama bazı zamanlarını değil yani hayatımda olup olabilceğim en salak zamanlarımdı...her an farklı bir rezillikti.o zamanlar düşününce üzülürdüm ama şimdi çok gülüyorum... En büyük saçmalık;Öğretmenimle konuşurken heyecandan ölürdüm.tahtaya kaldırdığında değil normal tenefüslerde sohpet ederken konuşamazdım kadınla... sert biri değildi çok sevecendi ve çok çalışkan bir kadındı ama ben utanırdım.onun gözünden düşmek istemezdim.en çalışkan öğrencisi değildim hiç olamadımda zaten... ama en sessizi bendim.hep sessizlik yarışmalarını ben kazanırdım.severdi beni o yüzden...özledim onu...dil seçtiğimi henüz bilmiyor söylediğimde tepkisini çok merak ediyorum...öf yeter bu kadar sıkıldım zaten neyle başladı neyle bitti anlamdım...sizde zorlamayın kendinizi...

güzel bir gün demiştim!

Evet güzel bir gün demiştim! ben biliyorum bu işi! Bundan sonra ne yapıyoruz ; günün güzel mi kötü mü geçeceğini uyanma şeklimize göre karar veriyoruz eğer sinirlenerek uyandıysak uyumaya devam ediyoruz ki sinirimizi başka insanlardan çıkarmayalım.Eğer mutluysak gezip tozacak yerler , görülecek arkadaşlar bizi bekler...!

Bu günü tarihi günler listesine eklemeliyim!Çünkü yıllardır , her yaz beni İstanbul'a Dilara'ya götürsün diye başının etini yediğim biricik babacığım sonunda beni İstanbul'a ve Diloloyuma kavuşturuyor!Uzun süredir Dilara ile planlar yapıyorduk işte izin al gel bizde kal falan diyordu.ben de onun gazına gelip heyecanlandım sonra cesaretimi topladım ve söyledim! Sonuç pozitif!Eylül de zaten gidecekmiş o sırada beni de götürecek o eğitimdeyken ben Dilara ile köşe bucak İstanbul'u geziyor olacağım! Var mı böyle bi mutluluk!Taksimdeki heykelin tepesine oturacağım!Dilara benim için dersanesini ekecek ama napalım...başka bi zaman ekerse kulaklarını çekerim ama benim için ekmesi kendimi özel hissettiriyor bi insan bu kadar bencil olamaz hehe!!Napim sevgiden oluyor ama....Arkadaşlarımı paylaşamıyorum...ehe!Tanrım eylül gelir mi ki!  Elini biraz çabuk tutsa sevinirim...!
Günaydın! Bugün mutlu bir gün olacağının sinyalleri ben daha uyanmadan önce verildi.sabah telefonun çalmasıyla uyanmama rağmen sinirlenmedim.sakin sakin uyandım ve kitap okumaya başladım.kitabımda bitmek üzere onun mutluluğu apayrı da neyse...sonra duş aldım.ablamı sinirlendirmeden uynadırdım.bana kahvaltı hazırladı ve bulaşıkları yıkadı.bulaşık yıkamak gibi pis işleri genelde üstüme yıkardı ama bugün öyle yapmadı! ardından eurosportta Avrupa Yüzme Şampiyanasının olduğunu gördüm ve çıldırdım.şu an kilitlenmiş bir şekilde onları izliyorum.! birazdan da Evrim'in yanına gideceğim.yani anlayacağınız süper eğlenceli ve ilginç bir gün beni bekliyor!!Kıskanmayın! hıh!

10 Ağustos 2010 Salı

jolene , jolene....

bu kısmını çok üstüme alındığım , her dinlediğimde benim saçlarım gibi diyip sevindiğim ;The White Stripes - Jolene!!


    your beauty is beyond compare,
    with flaming locks of auburn hair
    with ivory skin and eyes of emerald green
    your smile is like breath of spring
    and your voice is soft like summer rain
    and ı can not compete with you Jolene...

Devamını yazmayayım dinleyin!.

bir gün ve ben

madem bu blogu açtım. o zaman uyuyana kadar yazacağım arkadaşım!İşim gücüm yok zaten tipik yaz tatili... antremanlar da bitti zaten ohh bütün gün otur dur.Can dayanmaz buna...

bugün uzun bi aradan sonra odamı tam anlamıyla temizledim.parladı resmen.masamın üstü kağıttan görünmezken şimdi efil efil... Zavallı kitaplığım toz içinde boğulurken şimdi yeni fırçalanmış diş gibi parıldıyor...Keyifleri yerinde keretaların... Odamı görünce annemin yüz ifadesini görmeliydiniz kadıncağızı hiç bu kadar sevinçli görmemiştim.genelde odam dağınık olunca odama girmiyordu başının döndüğünü iddia ederek.ama şimdi bi gördü. nasıl sevindi hatta yattı uyudu yatağımda... bundan sonra anneler gününde hediye arama derdine düşmeyeceğim odamı toplasam yetiyor.hiç bir hediye annemi bu kadar sevindirmemişti... bundan sonra her hafta düzenli oda temizliyoruz ! hadi bakim! ayrıca can sıkıntımı da faydalı işlere harcadığım için huzurluyum...

bir de aklıma bir şeyler takılıyor...çok önemli şeyler değil de... böyle internette dolaşırken gözüme çarpan bir kaç benzerlik diyelim...örnek 1: internet sayfalarında fotoğrafları paylaşmak moda olduğundan beri profesyönel fotoğraf makinası alanların sayısı bi hayli arttı.herkes arkası bulanık önde kendileri umutlu bi gülümsemeyle uzaklara bakarken fotoğraf çekiliyor ya da modelliğe adım atıyor...bu gibi fotoğraflarda ağaç, doğa, ev ,sokak önemli şeyler...sağol varol internet bizi fotoğrafçılıkla tanıştırdın.Mutluyuz! Tek mutlu olan bizler değiliz tabiİ fotoğraf makinelerini üreten fabrikalar da bi hayli keyifliler... ekonomik krizde yokmuş yuppi! örnek 2:herkes şiir okuyor. özellikle de Küçük İskender...ilginç bir adammış ben de okudum ben de sevdim... herkesin aynı anda sevmeside ilginç...işte ergenlik çağı ilk aşklar , ilk sevgililer,ilk ayrılıklar falan filan o yüzden çok seviliyor diye tahmin etmekteyim...Ah biz gençler bunları düşüneceğimize iki satır ders çalışsak ya...! ben rahatım düşünecek bi aşk olmayınca ders çalışmaya bol zaman kalıyor olanlar haline yansın!! hahay!O kadar Küçük İskender dedik bir şiirini mi paylaşsam ne yapsam ayıp olmasın...

başladık...

Evet...Şu an benden buraya bir şeyler yazmam bekleniyor.Gerildim... yeniyim buralarda affedin.benim gibi teknoloji özürlü bir insanı bu safhalara çıkartan ve güven veren biricik diloloyuma buradan teşekkür edeyim de sonra aman canım ben dedim sana blog aç yazı yaz diye de sen benden bahsetmedin de falan da filan da gelemem hiç al işte sana en büyük teşekkürler diloloyumm...Şimdi de kendimden bahsedeyim azıcık... Adım Ayşe lise 2 ye gidiyorum yani gideceğim inşallah  okul açılınca...isimden de anlaşılacağı gibi kıvırcığım tek bilindik özelliğim bu olduğundan her yerde bunu kullanıyorum napalım yaratıcılık sıfır...Sutopu oynuyorum kaleciyim... bir şey yapamıyorda kaleye koymuşlar demeyin bozuşuruz! turnuvamız yeni bitti. İkinci olduk kader... GS birinci oldu. geçen senede onlar olmuştu artık bu yenilgi kişisel bir mevzuya dönüşmek üzere... FB'ye mail attım sutopu takımı kurun diye ciddiye alınmadım kahretsin! halbuki benim hayalim GS FB mücadelesini suya taşımak... Ahh ne güzel olurdu! Ben kendimi zorladıkça saçmaladığımı farkettim sevgili takipçilerim... o yüzden burda bırakıyorum... bu heyecanımı bi kenara bırakabilirsem geri döneceğim... sutoplu kalın ...