28 Ekim 2010 Perşembe

Hayal gücünün bittiği yer...

Hey de hey heyy..! Ne gündü yahu...Dört saatti ama olsun genede yılın unutulmazıydı...Rüyalarla başladık güne ilk başta sınıfta bir arkadaş rüya nedir ne değildir başlığı altında bir sunum yaptı.Ürperdim değişik hissettim kendimi.Tesadüf işte ondan öncede Akay bana rüyasını anlatmıştı rüyasında beni görmüş bende onu görmüştüm.Ama ben sadece Akay'ı görmüştüm o biraz daha genişletmiş olayda geçen şahısları; benden Britney Spears'a oradan gereksiz bir şahsiyet olan Alex'e kadar...Egom tavan yaptı Britney ile aynı rüyadaydım hııh!!Hatta Britney bizi paparazi sanıp kaçmış.Kaçtığı yerde pazarmış ve biz pazarda Melike hocayı yakalıyormuşuz kıyafet alırken...Hocam diyormuşuz sizin formülünüzü bulduk neden bu kadar şık olduğunuzu biliyoruz artık nihaha! diye gülmüşüz!Hoca da kahretsin gitti tarzım diyerekten kaçmış...Bu arada farkettiyseniz herkes bizden kaçıyor ,bence Akay görmeyi unutmuş biz gerçekten de paparaziymişiz...Bu ara ben de denizde oynanan bir sutopu maçından sonra bu kadar koşuşturmacanın arasına düşmüşüm ,saçlarım ıslak, pembe mayomla ortalarda koşturuyorum denizde maç var ama! Denizde !!!Bizim takımın erkekleri maçta ve bizim takımda da Alex var.İçimden dedim erkekler zaten hep sonuncu oluyor ama biz gene de umut ediyoruz seneler sonra dereceye girerler belki diye ama işin içine Alex girince umut falan kalmadı.Hayır gelmez o takımdan....Sutopundan soğudum yemin ederim neyse...Ve bu kadar koşuşturmacanın içinde sahilin ve çarşının nasıl olduğunu da hayal edebilmiş.Tebrik ettim.Zaten onun zekası beni şaşırtmıştır hep aynı anda çok şey düşünür bu özelliğine hayranımdır.Bunu da atlamamış...Sahil çok güzelmiş anlattığına göre Görkem ben Akay oturuyormuşuz.Hemen yanında çarşı varmış.Nasıl bir çarşı olduğunu hayal ettim acaba öyle miydi çok merak ettim ya!! Ayrıca denizde sutopu oynamayı denemek istiyorum!!!Yaratıcılık nedir ne değildir diye merak eden olursa lütfen Akay'ın rüyalarına bir göz atsın ,bundan sonra her rüyasını yazmayı düşünüyorum hatta pislik yapacağım.Rüyalarını alıp öykü diye yutturacağım nihahah!! şakaa tabi ..

27 Ekim 2010 Çarşamba

Sofya'ya Anneanneme...

        SOFYA'DA 1980 YILINDA

Sofya'da 1980 yılında
Döktü altın yapraklarını eylül
Açıldı içimde alevden bir gül
Bütün acıların inadına

Işıklı ,düşsel bir akşam vakti
Hava serin üreperişlerle dolu
Güz duygularıyla sarmaş dolaşım
Dilimde şiirin balı

... 

                       Ataol BEHRAMOĞLU

26 Ekim 2010 Salı

özle-

Şu an ne kadar duygusal olabilirim bilmiyorum.Antremandan geldim yorgunum gözlerim klordan cayır cayır yanıyor üstümde pijama kafamda havlu...Ama bu kılığımla bile şu an aşırı derece de duygusal ve üzgün hissediyorum kendimi durum vahim yani ! Dün akşam çok mutluydum halbuki...Uzun zamandır olmayan bir şey olmuştu...Arkadaşımla eskisi gibi konuşmuştuk...Benimle konuşmayı beni dinlemeyi sevdiğini söylemişti...Dertleşmiştik her zamanki gibi de dalgaya almıştık sonunda her şeyi...O kadar mutlu olmuştum ki...!Tamam demiştim her şey düzeldi!ta ki bugün öğleye kadar...İkimizde hatalıydık bence...Ben çok sert çıkmıştım o kendini yanlış ifade etmişti...Ama o benim için o kadar değerliydi ki...Koca okyanusta iki denizkızıymışız gibi gelirdi bana...Herkes karaya çıkıp herkesleşmek için can atarken biz okyanusun tadını çıkarıyorduk beraber...İkimizdik sadece...Farklı kayalıklarda oturuyorduk sadece minik aralıklarda görüyorduk birbirimizi ama o anlar o kadar keyifli geçiyordu ki...Her fırsatı beraber değerlendiriyorduk.Yakında bitecek diyorduk az kaldı.Kayalıklar birleşecek...Birleşti.Öyle hayaller kurardık ki derin ve karanlık suları biz keşfedecektik,her yeri gezecektik...Yalnız ama ikimiz olacaktık...ıslık çala çala şarkı söyleye söyleye yürüyecektik.Kahkahalarla çınlayacaktı ortalık...!Şimdi kayalıklar yapışıkta olsa biz uzağız birbirimize.Karanlık sular beklemede...Kahkahalar havada asılı...Eskiden küçücükte olsa sadece bize ait zamanlar vardı.Şimdi onlarda yok...Yakınımda olmasını istediğim yerde ama uzak...Onu ve dostluğunu o kadar çok özlüyorum ki...

        Bir dosta anlattım bunları üzülme düzelir dedi.Sen git yanına dedi giderim dedim ama utanırım.Bu seferlik o gelsin...Gelir mi ki?Seni kırdım ben istemeden herkesi kırıyorum affet!Kırdıktan sonrada kendime kızıyorum.Hemde o kadar çok kızıyorum ki...Aynaya bakamıyorum.Kendimi görmek istemiyorum...Sonra özlüyorum sizi...Seni,yazın yaptığın şakaları çok özledim mesela...Sınıfında seni tek başına sırada otururken görünce sinirleniyorum.Sen tek başına olamazsın ya da bir başkasının yanında biz varız!O merdiven varya her şeyin sorumlusu o!Yıkmalı o merdiveni kaldırmalı engelleri...!

Rüzgarın Fısıltısına Şarkılar

Size uzun yıllar önce bir yaz tatili gecesinin verdiği sıkıntıyla yazılan uzun süre unutulan şimdi yeniden hatırlanıp değerlendirilen bir öykümü yazacağım...İlk defa bir öykümdeki kahramanların ismini araştırdım.Biraz mitolojikler o zamanlar ilgiliydim biraz...Neyse öyküye geçelim...Saçmaysa saçma umrumda değil!Virginia'yı da anmadan geçemeyeceğim!



         Sabah uyandı.Yorgun bir güneş ona merhaba diyordu.Ayağa kalktı. Dağınık odasında gözüne ilk çarpan kapıya yapıştırılmış kağıdın üzerindeki yazıydı ,siyah pilotla yazılmıştı. Bu eğik yazıyı, 80lere özgü kelimeler i,  yazım ve imlaya verilen önemi  nerede görse tanırdı. Sanırım sadece annesi kalmıştı bu kadar özenle notlar yazan. Kağıdın üzerinde ‘ bugün geç gelebilirim merak etme aramaya vaktim olmaz diye not bıraktım, canım kardeşinin yarına resim ödevi  var  unuttu sanırım hatırlatırsan iyi olur , sınavında başarılar öptüm.’ Yazılıydı birden canlandı. Akşam annesi evde olmayacaktı  geveze kardeşiyle baş başa kalacaktı, neyse o kolay işti. Bugün onu bekleyen koskoca bir gece vardı, istediği kadar hayal kurabildiği özgür olabileceği upuzun bir gece…Yalnız kalabileceği bir gece.’Umarım sabaha kadar sürer ‘dedi parlak gözlerle.Ecem çoktan gitmişti. Ecem hep erken kalkar giderdi, arkadaşlarıyla okula gezerek gitmeyi  seviyordu. Vitrinlere falan bakıyorlardı. Aylak aylak dolaşıyorlardı,belki de hoşlandığı çocuğu daha fazla görmek için sabahın köründe kalkıp yollara düşüyordu. Hoş kızdı gerçekten, sevilen, göze çarpan biriydi, gerçekleri severdi Ecem zavallı annesine Elemden sonra bi hediyeydi ,lütuftu.Elem çocukken de hiç konuşmazdı sevmiyordu çocuk ne yapsın elinde olan bir şey değil ki. Hayaller kurardı , boş oturmazdı, onlar böyle düşünürdü.mutluydu aslında hepsinden daha çok mutluydu. Gerçekten çok mutluydu…
          Odasında sağı solu şöyle bi aradıktan sonra okul formasını buldu pantolonu ve kazağı geçirir geçirmez  mutfağa  gitti bi parça peyniri ağzına tıkıştırmasıyla saatin farkında olması bir oldu. Gene geç kalmıştı ve bugün pazartesiydi kasıntı matematikçinin dersiydi ilk ders gene bi kamyon laf ettikten sonra izin kağıdı alması için onu müdür yardımcısının yanına yollayacaktı. Adam  alışmıştı  onu her pazartesi odasında görmeye artık nasihat da vermiyordu sessizce bi kağıda bir şeyler yazıp yolluyordu. Elem seviyordu bu adamı iyi biriydi diğer hocalardan biraz farklıydı. Ayakkabısını bağlayıp sokağa fırladı.Hafiften hızlı adımlarla üç cadde ötedeki okula doğru yol almaya başladı artık endişelenmiyordu fırça yiyeceği için… Gitti sınıfa girdi ve tahmin ettiği gibi oldu sessiz ve uykulu gözlerle müdür yardımcısının odasının yolunu tuttu. Adamcağız gözlüğünün üstünden bakarak baygın bi sesle gene mi dedi. Elem ’malesef’ dedi kısaca, küçük bi gülücük ekledi ardından. Sonra sessizce kağıdı aldı ve gitti. Sınıfa girdi gergin matematikçinin ondan daha da gergin olan bakışlarının ağırlığı altında yerine çöktü. Defter gibisinden bir şeyler çıkardı. Tahtadakileri geçirdi. 8 ders onu bekliyordu düşüneceği , yapacağı o kadar şey varken bu kupkuru sırada oturup saatlerce ders dinlemek çok boştu onun için. Başkalarının odak noktası , hatta hayatın merkezi okuldu. Çünkü ders çalışıp üniversiteyi kazanacak dünyayı kurtaracaklardı. Pöhh! Dünyada sizi bekliyordu zaten. Yetenekleri olmadan saçma sapan bölümlere  okuyacaklar sonra sabah sekiz akşam beş olayı başlayacak bu bazıları için gerçekten güzel bi yaşam .Mutlusun çalışıyorsun paran var evlenmişsin çocukların var senin gibi kendinden bir tane daha  yetiştiriyorsun ,sabah sekiz akşam beşçi  çocuklar…
       Elem sıradan yaşardı ama sıradan şeyler istemezdi ,düşünmezdi.ama o kadar mutluydu ki… Aslında hüzünlü bir mutluluktu onun ki… hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayallerdi bunlar hayalleri üniversite   kazanmak  falan değildi ,hayali gelecek değildi. Neydi peki hayali kafasının içinde kurguladığı dünyası mıydı? Gördüğü izlediği dinlediği şeylerden birer parça alarak oluşturduğu harikalar dünyası mıydı? Neredeydi burası? Her şeyi düşüncelerinde mi yaşıyordu; aşkı ,üzüntüyü sevinci, mutluluğu ,sevgiyi ,ölümü… Bizim dahil olamayacağımız kadar farklı ve büyük bi kafası mı vardı yoksa bizi alamayacak kadar küçük müydü?

Öğleden sonraki sınavı da atlatınca kocaman bir gece onundu. Kendi gökyüzünün ,kendi bulutlarının arasında dolaşacak, kendisiyle buluşacaktı.Çok heyecanlanmıştı eve gitmek için sabırsızlanıyordu.
        Bıkkınlık getiren yazılıyı bitirdikten sonra koşa koşa okuldan çıktı. Eve geldiğinde rüzgarın huzur verici melodisini mırıldandı. Hafifçe fısıldadı rüzgara ‘bu gece düşlerdeyim…’ odasını toplarken Ecem geldi. Özensizce topladığı uzun sarı saçları kusursuz beyaz yüzü ve kocaman gözleriyle ne kadar güzeldi. Ona hep imrenerek bakmıştı çok zarifti. Kıskanmazdı, onu çok severdi aslında da belli edemezdi hiçbir şeyi belli edemezdi.Ama Ecem, Elem’e o kadar da değer vermiyordu.hiç konuşmayan hayalperest bi  morondu  onun için . Diğer ablalar kardeşleriyle sinemaya filan gider alış veriş yapardı. Onun ablasıyla geçirdiği kayda değer bi anısı yoktu. Ablası sadece yanına gelip arada bi kitap verirdi ona Elem’in verdiği kitaplar hiç hoşuna gitmezdi ama üzülmesin diye okur gibi yapardı Elem sevmediğini bilirdi ama gene de çabalardı. Kardeşinin hayalden yoksun biri olmasını istemiyordu.son zamanlarda araları daha da açılmıştı. Ecem büyümüştü artık onu görmezden geliyordu. Durup dururken Elem'e bağırıp hakaret ediyordu.Aslında Elem de  farkındaydı kendisiyle yaşamanın ne kadar zor olduğunun yaşayan bi ölü gibi dolanıp dururken evdekilerin de morallerini bozduğunun. Ailesi Elem için bir şey yapamadığı ona yardımcı olamadığı için helak olmuştu.üzülüyorlardı.ama Elem üzülmemelerini o kadar çok söylemişti ki… onda bir sorun yoktu sürekli sorunlu asosyalmiş gibi davranmalarından da sıkılmıştı. Bunu söylemişti. Ve galiba artık inanmışlardı. Uğraşmıyorlardı artık. Onların tek tesellisi Ecemdi annesiyle alışverişe gitmeye bayılan babasıyla sinemaya giden normal bi çocuk sahibi olmuşlardı.Elem bu yüzden Ecem’i çok seviyordu. Onun sayesinde artık rahattı.

                 Yemek yerken Ecem'e resim ödevini hatırlattı , masayı topladı odasına çekildi. Ecem de kendi odasında bağıra bağıra müzik dinleyip şarkı söylüyordu. Neşeliydi galiba bugün.
          Saat sekize doğru annesi aradı dergi yetişmediği için eve gelemeyeceğini söyledi bi dolu yapma ve unutma uyarısından sonra telefonu kapattı. ve Elem'in kelebekleri uçuştu havada. Aradığı buydu Ecem kendi kendine mutlu görünüyordu bugün ona bulaşmayacağını anladı ve gönül rahatlığıyla odasına girdi. Kapıyı kilitledi. Yatağın altından defterlerini kalemlerini çizdiği resimleri çıkardı.uzun uzun inceledikten sonra. Lambayı kapattı. Gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Daha sonra  kendi yarattığı dünyasına adım attı. Küçük mumları yaktı. Uzun uzun alevleri inceledi. Nasıl olsa zamanı çoktu . Çizdiği karakterlere baktı.gözlerini kapattı. Düşündü onların burada olduğunu düşündü düşündü… düşündü,derin bir nefes aldı… Gözlerini hafifçe araladı. Evet ordaydılar… onları tekrar görmek çok güzeldi. Onları o yaratmıştı. Tamamen onundu onlar… Aynaya baktı kendiside olmak istediği gibiydi. Kırmızı kıvırcık saçlı koyu yeşil  gözlü huzurlu ve sakin görünümlü Neşe olmuştu… Annesinin adını neden Elem koyduğunu hiç anlamamıştı insan çocuğuna büyük acı der mi? Daha doğarken acıydı adı hem de büyük acı! Ne beklesin ki bu hayattan. O da kendi hayatında tekrar doğdu Neşe olarak! Daha ne olsun bu hayatı güzeldi. Kendi benliğindeki arkadaşlarına merhaba dedi. Rüzgar uğultuyla karşılık verdi… Rahibe görünümlü  soluk suratlı ,yeşil gözlü , pelerinli Arge ,tipinden beklenmeyecek bi sevimlilikle kucakladı onu.Pandora uzun boylu masum ,güzel ve asildi her zamanki gibi… bugün mor çiçekli bir elbise giymişti koyu renk nerdeyse saydam olan tenine o kadar  yakışmıştı ki . Siyah upuzun saçları omuzlarına dokunup beline kadar uzanıyordu saçlarının ucundan yıldızlar kayıyordu. O kadar ihtişamlıydı ki.Büyük koyu mavi gözleri duruydu ,parıltıları fener gibi fark ediliyordu karanlıkta... onun gibi güzel bi kadının kibirden uzak gülümsemesi Neşe’yi hep şaşırtmıştı.
Ve Aegee diğerlerinden çok daha sıradan çok daha basit görünüşlü olsa bile Neşe onda ilginç bir şeyler buluyordu. Tuhaftı  belki tek erkek o olduğu için öyle geliyordu ama değildi. Diğerlerini de tanıyordu. Sadece Aegee ona sadık kalıp hayallerine gelmişti. Bu onu farklı kılıyordu sanırım Neşe’nin onunla ilgili tam bi  fikri yoktu. Sadece bakıyordu. Onun hakkında bir şey düşünemiyordu. Gözlerine bakınca hepsini unutuyordu. O kadar derin bi maviydi ki gözleri kaybolmaktan korkuyordu. Çocuksu bir yüzü vardı. İlginç düşler kurardı. ve çok mutluydu.Hiç bir şey onu üzmezdi.
              Neşe onlarla konuşmadan da anlaşabiliyordu. Çünkü onlar sözlere değil duygulara bakabiliyorlardı. kendilerini anlatabilmeleri için sözcük gibi basit araçlara ihtiyaçları yoktu. Tek bi harf bile söylemeden o kadar derin konular konuşuluyordu ki… tartışmalar bile sessizdi. Herkes birbirinin gözlerinin içine içtenlikle bakıyordu. O bakışlar bile insanı bir ömür mutlu edebilirdi. Çünkü insan onların yanında önemsendiğini ve sevildiğini gerçekten hissedebiliyordu. Tüm duyu organlarıyla beyniyle bunu kavrayabiliyordu.

            Onların dünyası gökyüzü ,yıldızlar ,sonsuzluk…Her gün farklı yerlere gidiyorlar farklı kişilerle tanışıyorlar.Kahkahalar atıyorlar! Rüzgarın fısıltısına şarkılar söylüyorlar…

          Ama nedense bugün hiç kimse dolaşmak istemiyordu.Herkes hafiften hüzünlüydü.Hüzün buraya çok az uğrardı.Bugünde nadir ziyaretlerinden birini yapıyordu.Birbirlerini çok özlemişlerdi belki bu kırgınlık,hüzün oradan kaynaklanıyordur diye düşündü Neşe.Pandora eşsiz sesiyle bir şeyler mırıldanmaya başladı. Mırıldanmaları melodiye dönüştü. Üzgün melodilerdi bunlar… Pandora ağlıyordu.Çok üzgündü. Melodilerden anlaşılıyordu... Nedeni dünyada çok az kişi kalmıştı yanlarında Neşe gibi …Dünya gerçek sanılan gerçekler arasında yok oluyordu.Onca insan umutsuz ve çaresizdi… Kimse inanmıyordu artık düşlere masallara ….Herkes bir kaosun ortasında çırpınıyordu umursamazca….
Ardında Arge de katıldı melodiye kapattı gözlerini mırıldanmaya başladı melodiyi… Pandora’nın melodisiyle birleşti Arge’nin melodileri bu sefer daha da güçlüydü .Aegee Neşe’nin elini tuttu, şaşırmıştı Aegee’ye baktığında gözleri kapalıydı oda bir şeyler mırıldanıyordu.Neşe ne söyleyeceğini şaşırdı.sonra gözlerini kapattı içinden geçen her şeyi söyledi .Farkında olmanda melodiyi mırıldanıyordu usul  usul…
Şarkının gücü giderek artıyordu.rüzgar  sesleri uzaklara götürmek istercesine sert esiyordu.insanları uyandırmak için bağırıyorlardı.nefeslerini tüketene kadar bağırıyorlardı.uyansınlar diye.sonra birden sustular aynı anda,gözlerini açtılar tüm hüzün dağılmıştı şarkıyla.Çok az  da olsa hayal kurmaya başlayan insanların hayallerini hissettiler bu onlar için huzur demekti. Bi avuç kadar da olsa hala düşlere inan insanlar var hala masal dinleyen küçük çocuklar vardı.
Ayrılma vakti gelmişti sanırım. İsteksizce kıpırdandı yerinde. Vedalaştı Pandora’yla ihtişamlı kadın içtenlikle sarıldı ona,Arge kısacık boyuyla uzanmaya çalıştı neşenin yanaklarına eğildi Neşe yumuşak bi öpücük aldı yanaklarından sonra pencereden atladı gökyüzüne, yıldızlara basarak yürüdü. Kayboldu parlak lacivertte… Aegee... En zor da ondan ayrılmaktı.Gözleri neşeyi  içine alıyordu ona bakınca yalnız hissetmiyordu kendini varlığı içini ısıtıyordu.Hep böyle kalmak istiyordu.Hep onunla…belki bi gün giderdi yanına daha ne kadar katlanabilirdi ki bu dünyaya…Aegee anlamış gibi gülüyordu.Ama o da üzgündü Neşe den ayrılacağı için elinden bir şey gelemezdi göremiyordu onu ama o hep yanındaydı çünkü o kendi düşündeydi.Küçük bi öpücük aldı dudağından sonrada kayboldu göz açıp kapayıncaya kadar …
       Neşe gene elemlere bürünmüştü gene çekilmez bi gün başlıyordu…
     Gözlerini yatağında açmasıyla  büyü tamamen bozuldu.Lanet güneş gene sırıtıyordu….

18 Ekim 2010 Pazartesi

Uyusam daha iyi olurdu...

Virginia Woolf 'a kafamı taktım sanırım.Artık bir iki ay bunu konuşurum.Henüz konuşmak için erken, daha kitaplarını okumadım.Hayatını ve düşüncelerini okuduktan sonra hemen caddedeki kitapçıya gittim karanlıkta korkmadan! Ama yoktu...Yarın annemin o kitabı bulmasını umuyorum...Bulamazsa ne yaparım!Ablama aldırırım Ankara'da vardır heralde neyse...Konu gene Virginia'ya gitti.Elimde değil bir şeye takınca hep ondan söz ederim.Asıl amacım uyumadan önce ne yazabilirim acaba diye bir bakmaktı...Hadi bakalım o zaman...

    Bence hiç bakmayalım.Olmadı çünkü gece gece gözlerim şiş ayrıca acıyorlar artık ışıklı ve minik yazılı ekrana bakmaktan...Buradan da bunu anlıyoruz ki gece gece uykun varken bir şeyler yazmaya kalma!Boşuna yer işgal edersin.Hiç yapmadığın hataları yaparsın benim az önce yaptığım gibi...Zamanları mümkün değil birbirlerine karıştırmazdım ama az önce siyah ve beyaz kadar ayırt edilebilir bir hata yaptım.Üzüldüm daha fazla üzülmeden ve hata yapmadan uyuyorum...Rüyamda Virginia'yı göreceğimi sanıyorum!!

Virginia Woolf...

Evet sabah bir edebiyat dergisinin bir denemesinde bir alıntı okudum.Çok hoşuma gitti.Denemede yazarlık ilgiliydi.Ve o yazıdan sanırım büyük dersler aldım.Yani en azından ben öyle hissettim.Artık kurallara uyan bir öğrenci olup oradakileri yapmaya çalışacağım hatta alıntıyı da hemen paylaşayım.Virginia Woolf diye bir kadın diyerek küçümsemek istemiyorum.Az önce hayatını okudum.Çok ilginç bir kadın.Ve çokta başarılı bugüne kadar nasıl duymam o ismi!Şu an çok büyük hayal kırıklığına uğradım!Kendime çok kızgınım!Yarın ilk işim onun kitaplarını almak olacak...Evet konuya geri dönersek...Virginia Woolf demiş ki :''Her gün yazın ,özgürce yazın,ama daima yazdıklarınızı büyük yazarların büyük yazılarıyla mukayese edin...Sadece yazın,saçmalayın,aptal olun,içinizden geldiği gibi yazın,biçimsel anlamda kuralları ihlal edin,kendi keşfiniz olan,olmayan kelimeleri kullanın.'' Bu sözü beni yüreklendirdi.Artık biraz daha rahat yazacağım sanırım...Ayrıca kadının düşünceleri de çok hoşuma gitti...Ölümü biraz tuhaf ama asıl hoşuma giden de orası oldu  'hoşa gitmek'buraya pek yakışmadı ama.Ne bileyim sonuçta hoşuma giden şey kadının ölümü değil ölüm şekli de değil, düşüncesi...Ben artık yeteneğimi kaybettim yazamıyorum o zaman öleyim tarzında bir düşüncesi var benim anlattığım kadar basit değil tabii..Kim bilir neler düşündü keşke hepsini tek tek yazsaydı!Ama mektubunda da sesler duymaya başladığını söylüyordu.Bu ilgimi çekti acaba ne duyuyordu?.Şizofren değildir sanmam ama ne duyuyordu...Çok merak ettim...Az öncede bu kadının benim doğum günümden bir gün önce doğduğunu gördüm!25 ocak kova burcu...Burçlara bazıları pek inanmasada ben inanıyorum ama çok da fazla değil...Sadece onunla aynı burçta olmak şu an için beni çok mutlu etti...

15 Ekim 2010 Cuma

Birazda sıradan...

Günlüğüm bu kadar dolu olduğu halde neden blogum bu kadar boş diye bir soru sordum az öne kendime.Az önce günlüğüme 12 sayfa yazı yazmışım.Çok şaşırdım.Yarısında saçmaladım ama olsun...Hala da yazmak istiyorum.Ellerim acıdığı için bilgisayardan yazayım dedim hem deftere de yazık bir günde bitmesin hepsi...Ama yazı yazmak için hiç bu kadar düşündüğümü hatırlamıyorum ne zormuş biri için bir şeyler yazmak...Aslında normal bir gün olsa yazarım hiç sorun değil.Ama böyle özel günler olunca sanki beynim duruyor.Ben kağıda bakıyorum kağıt kaleme o elime...Böyle saçma sapan bir bakışma ve dumur hali oluyor.Çok geriliyor ortam.Ama neyse bugün atlattım.Mutluyum...Ama bu hafta bir huzursuzluk vardı içimde bilmiyorum neden.Yarın dershaneden sonra babamla tiyatroya gideceğim..'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'kitabını okumuştum çok güzeldi eminim tiyatrosuda öyledir!

İlginç gelişmeler oldu!Hemde çok ilginç ben bildiğiniz ben teknoloji özürlü ben itunes kullandım.Hala da kullanıyorum yanlış bir şeyler var bu işte!Bunu müzikleri indirirken sezmiştim! Ama kendimi takdir ediyorum genede iyi işler başardı.Yağmur da yağdı hava da serin saçlarımda kabardı ay bir mutluyum bir mutluyum!!Biraz da ders çalışsam çok güzel olacak...

12 Ekim 2010 Salı

Küçük Dünyalar...

Frankenstein kötü biri değil aslında...Onu kötü yapan gene bizleriz.Aslında o kadar içten o kadar sevgi dolu ki...Kendi kendine düşünüp mutlu oluyor.Hiç tanımadığı arkadaşlar edinip onları izliyor onlar mutlu oldukça o da mutlu oluyor onlara gizli gizli yardım ediyor!Ama onların yanına gidince onlar ondan korkuyor,ona zarar vermeye çalışıyorlar.Dün bitirdim çok üzüldüm.okurken hep onun gibi birinin gerçekten olmasını istedim o aslında o kadar hassas o kadar duygusaldı ki ilk başta.Gerçekten o kadar iyi kalpli biri olsaydı ucube de olsa onunla yaşamayı isterdim.Kurduğu cümleler düşündükleri...ona ait olmayan minicik mutluluklar...onun yanında olmak isterdim...Bir Frankenstein'ım olsun isterdim...Mutlu olmak güzel olmak değil ki...İyi bir kalp güzel bir yüzün yerini nasıl tutabilir ki...Hangi yüz bir kalbin saflığını yansıtabilir kim o kadar masum olabilir...

küçük dünyalar yaratmak istiyorum kendime...burası çok büyük geliyor bana kayboluyorum.sevdiklerim kayboluyor tutamıyorum...gidiyorlar,geliyorlar ama durmuyorlar...benim yanımda durmuyorlar ya ben gidiyorum ya onlar...bu yüzden o kadar minik bir dünya yaratmak istiyorum ki kendime, kimsenin olmadığı sadece onların olduğu hiç bir yere gidemedikleri...hep yanyana olduğumuz...hiç bir şeyin olmadığı sade ve minik bir dünya....Böyle bir dünyam olsa gelirler miydi benimle...orada minicik yerde benimle yaşamak isterler miydi?

dengesiz...

Tamam artık az önce saçmaladım rahatladım şimdi normale dönebilirim.Okullar açılalı bir ay oldu yaşasın günler çabuk geçiyor tatil yaklaşıyor o yüzden gayet mutluyum.Okulda iyi güzel işte bildiğin okul böyle her gün ayrı bir olay falan olduğu yok sıkıcı gidip gidip geliyoruz.Yok ya çok abarttım eğlenceli de oluyor arada teneffüsler güzeldir! Sir'ün derside güzeldir onun o sakin tavırlarıyla huzura ermekte güzeldir dersi İngilizce anlatıp arada bir Türkçeyle desteklemesi çok şirindir!Sınıfım miniktir fakat sıcak değildir! kahretsin!ama ön sıra gayet iyidir yanımdaki insan gayet komiktir ve miniminiciktir bana sırada daha çok yer kalır sevimli ama dengesizdir insanın onu böyle mıncıklayası gelir tosuncuktur ama göstermez severim keretayı...Ön sıra üst seviyede ilginçtir önde leylamsı bir yaratık oturur mıncıklamak isterim ama mıncıklayacak bir yeri yoktur sopa gibidir inceciktir ama çok neşelidir.yanında en çok çene çaldığım insan evladıdır.yan sınıf hakkında yorum yapmıyorum! oradaki geniş omuzlu çöp oğlan müthiş bir insandır!!güldürür düşündürür ,ağlatır ,öğretir her türlü fonksiyona sahiptir!özellikle onunla telefonla konuşmak çok eğlencelidir.telefonda daha rahat konuşulur çünkü etrafında dikkatini dağıtacak insanlar olmazz bu yüzden onunla telefonla konuşmayı çook severim.Sanırım geniş zamanlı cümleler kurmayıda çok severim!iki adette Türkiye'nin taa öbür ucunda olan özel insan vardır.kavuşma vakti elbet bir gün gelecek! çok umutluyum! fiziki özelliklerini tam olarak kavrayamadığım için betimleme yapamıyorum kötü hissettim kendimi!!ikisiylede uzun süredir konuşamıyorum ve beni uzun süre susup dinleyebilen nacizane insalardır.ikisninin yanında da feci saçmalarım özelliklede diğerinin yani büyük olanın yanında...tanrım o kadar abukluğa nasıl katlanıyor çok merak ediyorum çok sabırlı ve sakin biri ama aslında telaşlı paniğin teki!...huzur..!yalakalık yapmıyorum bu arada öyle hissettim bir an kendimi!! yok öyle bi şey yalan iftiraa!!!

saçmalamak güzeldir!

haftalar aylar yıllar geçti sanki...!çok oldu değil mi?normalde cuma günleri benim yazı yazma günümdür.eskiden her cuma günlüğüme yazardım ama şimdi onu yapmıyorum.zaman bulamıyorum.hafta arası internete fazla giremediğim için cuma günleri semerimden boşanmışcasına internetin başında oturuyorum.Özlüyorum sanal alemi sanırım.şu anda aslında yazı yazma modunda değilim.Marilyn dinliyorum o bağırıyor ben burada yazı yazmaya çalışıyorum yani demek istediğim çok güzel böyle kafiyeli,sanatlı,duygulu cümleler beklemeyin bodoslama dalıyorum mevzuya farkındaysanız Marilyn yüzünden mizacımda değişti.! ilginç yahu her moda bu kadar çabuk alışmam, dengesiz miyim neyim ben?öyleysem de bu kötü bir şey mi biri bana açıklama yapsın!ayrıca şu facebookta olan her şeyin mail olarak gelmesi benim çok acayip sinirime dokunuyor.şu an gelen kutumda 13785 tane mail var yaklaşık bir senedir bakmıyorum.ayrıca ben facebookta değilken o mailllerin gelmesi beni facebooka girmek için zorluyor rahatsız oluyorum!biri bu işe dur desin!