28 Eylül 2010 Salı

okulda da level atlama olsun!!

Yıllar geçti yazmayalı diyip abartmak geldi içimden… Çok az bir süre oldu henüz ama bana yıl kadar uzun geldi.okulun kasveti, derslerin uzunluğu ,teneffüslerin kısalığı yüzünden olsa gerek…okul eskiden güzeldi. artık hiç sevimli görünmüyor gözüme.ya ben değiştim ya okul…Ama eskiden -mazi denecek kadar eskisi değil-geçen sene daha güzeldi okul…Ben insanları o zaman daha çok severdim ne bileyim… ben değiştim belki.Geçen sene bana gülümseyen insanlara öylesine büyük bir sevgi ve minnet duyardım ki…hepsi benim için çok önemliydi.Bu sene pek öyle değil…gülümseyen de yok minnettar olanda… sınıfım güzel ama daha güzel olabilirdi, sınıfım olmadan yapamam havalarında değilim. teneffüsler güzel sadece, arkadaşımı görüyorum 10 dakika da olsa çok eğlenceli oluyor.Şu sıralar beni dinleyen 2 insandan biri...sınıfım beni tabiri yerindeyse sallamıyor yaa!çok sinir oluyorum.keşke bir sene önce doğmuş olsaydım!''level atlayacağım...''

16 Eylül 2010 Perşembe

Sophie beni bunalıma sürükledi..!

Az önce kitabımı bitirdim.Bugün ve dün ilginç bir gündü ve kolay geçtiği de söylenemez.Dün akşam ablama çok kızdım.Kendime inanamadım hatta nasıl bu kadar kızabildim diye ama haketmişti.Ona kızgın olduğumdan haberi yok belli etmemeyi tercih ediyorum.Onun yerine arkadaşımın başını şişirdim.Ablamın hatasını o çocukcağız ödedi.Ama şikayetçi olduğunu sanmıyorum.Neyse...Dün akşam elini kırdı,hiç acımadım.çok korkunç bir durum ama gerçekten hiç acımadım ona...Çünkü onun yüzünden kırıldı kendi kendinin elini  kırdı yani.Haketti diyemem o kadar da cani değilim...Az önce bitirdiğim kitapta Sophie adında bir kız ablasını kaybedince yaşadıklarını anlatıyordu.Sophie sürekli panik atak geçiriyordu.Ablasının ismini duydukça ağlıyordu.Onunla yaptığı şeyleri hatırlıyordu.O ablasıyla gittiği yerleri anlattıkça benim ablamla yaptıklarım aklıma geldi.Hemen hemen aynı şeylerdi.Hatta Sophie'nin ablası Emily ile benim ablam birbirlerine benziyorlardı .Tek fark Emily sanatçıydı benim ablam matematikçi ve sanattan anladığını da düşünmüyordum.İşte Sophie ablasını kaybedince nasıl delirdiyse bende öyle delirirdim sanırım bu yüzden ona kızdığım için kendimi çok kötü hissettim.Zaten pazar günü Ankara'ya gidecek onun verdiği bir yalnızlık hissi şimdiden oluştu.Keşke öyle düşünmeseydim ne yapayım ama beni çok kızdırdı...İyi ki ona kızdığımı söylemedim o zaman daha çok üzülürdüm...

Okul Sendromu...

Okullar için geri sayım başladı.Ne berbat bir durum.Kime sorsam kendini kötü hissediyor.Yazın getirdiği her şeyden uzaklaşmak zor tabii.Evrim de aynı durumdaydı sabah beni aradı.Çok tuhaf olduğunu falan söyledi ve bunun tek nedeni de okulun açılıyor olmasıydı.Evrim de ben de ders çalışmaktan kaçmıyoruz aslında hatta ders olsunda o okuldaki abukluklar olmasın istiyoruz.Nasıl diyeyim tuhaf arkadaşlar,seni rahat bırakmayan takıntılı insanlar bunlardan uzak durmak istiyoruz.Evrim ve ben  kolay olmayan bir 9.sınıf geçirdik her yönden berbattı.Arkadaşlarımız olmadı.Ayrı okullara gitmek zorunda kaldık.Onun okulu evime çok yakındı bende okul çıkışlarında onu görmeye gittim bi kaç kere... ilk defa bu kadar uzun ayrı kalmıştık.İlk buluşmamızda ikimizde ağladık.Çok ilginç bi durumdu...Okulun ortasında herkes çıkarken biz hem ağlıyorduk hem kahkaha atıyorduk.O derece tuhaftı.Kahkaha atıyorduk ama gözlerimizden yaşlar süzülüyordu.Çok değişikti.Ama çok güzel bir duyguydu.Sanırım aynı okulda olsaydık çok rahat olurdu.Aynı durum Anıl'da da mevcut.O da bizden ayrılacağı için üzgün.Aslında ayrılmayacağız yani sadece günde 5 saat yerine 1 saat konuşacağız .Üzülmeye gerek yok bu yüzden...Ayrıca çok konuşmak istersek hemen mesaj atarız internetten olur biter.Öyle daha eğlenceli aslında mektuplaşmak gibi...Ayrıca Anıl'a ve Akay'a çok sinirliyim.Dün 3'te uyudum benim uyku saatim bozuldu onlarınki düzene girdi!Ben uyuduktan sonra konuşurlardı sabaha kadar şimdi ben uyanığım kimse girmiyor internetee..!! aaa! Gerçekten kızmadım.Şakaaa!

6 Eylül 2010 Pazartesi

hazırlık!!

evet okulların açılmasına az kalmış az önce farkettim.depresif yazılara hazırlıklı olun fena şeyler yazarım okullar açılınca bi değişik oluyorum ben.bi haller oluyor bana!! bir de bu sene dersaneye gidicem ve dersane yüzünden antremana gidemicem vohooov intihar mektubu bile gelebilir!!susuz kalmış bir kalecinin hayat damarlarından biri kopmuş demektir der ve aşağıya atlarım...!!

İstanbul, sonbahar ,tiyatro...

Çok uzun bir zamandan sonra İstanbul’a kavuştum…İstanbul benim çocukluk hayalimdi.Orayı o kadar çok araştırdım o kadar çok incelemişim ki gittiğimde hiç yabancı gelmedi.Benim İstanbul’a hayran olduğumu biliyordu annem babam falan zaten bilmeyen kalmamıştı da neyse…Hep ‘gidince hiç sevmeyeceksin çok kalabalık çok korkunç’ derdi.Bende kendimi en kötüsüne hazırlamıştım.Ama hiçte öyle değilmiş.Beklediğimden daha sakin ve güzeldi.Kalabalık ve korkutucu yerleri de vardı kabul ama her şehirde var…Onların dışında çok güzeldi.her yerde bir saray her yerde bir camii bir kilise…hepsi eski yapılar hepsi işlemeli,hepsi kocaman,hepsi görkemli…tarihi yapıların arasında yürümek bir filmin içindeymişim gibi hissettirdi bana.kadıköy’ü çok sevdim bunun en büyük etkeni Dilara kabul ediyorum!Önceki akşam yarın buluşamıyoruz deyip iptal etmiştim.ama ertesi gün dayanamadım ve sabahın köründe Dilara’yı uyandırmaya çalıştım en az bi 15 defa aramışımdır.ödüm koptu uyanmayacak diye en sonunda duydu açtı telefonu o kadar rahatladım ki!! Ben uyandığında zaten karşıya geçmiştim kaçış yolu yoktu yani Dilara’yı görecektim! Sanırım kızcağız hayatının en hızlı hazırlığını yaptı.zaman kaybı olmasın diye gittik onu evinden aldık dilomun geçtiği sokakları gördüm dersanesini görüdüm.sahil yolunda gitmiştik oraya sahil çok güzeldi tekneler gemiler çok hoşuma gitti.zaten suya dayanamam atlamak geldi içimden ama atlamadım tabi ,abartmıyorum artık…Sonra Dilara beni her yere götürdü sürekli fotoğrafımı çekti…çok eğlenceliydi çok güzeldi…en acayip olanını anlatayım benim açımdan mozaik kafe ve oradı falcıydı Dilara açısından Sanatçılar sokağındaki 12 dev adam Cenk’in annesinden kolye alma şerefine erişmekti…tüm gün ben fal dedim o Cenk’in annesi dedi.Ama o falcı beni çok şaşırttı ,bu biliyor gerçekten…!kafenin ortamıda çok sıcaktı çok güzel yerleştirmişlerdi eşyaları çok mistik bi havası vardı hatta biz oraya Dilara’la Harry Potter’ın yeri demek istedik ve dedik…! Ya işin garibi hiç yabancı gelmedi İstanbul sanki hep oradaymışım gibiydi Dilarayla olağan buluşmamız gibiydi…Onu oradayken çok özlüyorum…






Tiyatro aşkım İstanbul’a gidince daha da bir arttı… Tiyatroların önünden geçince oraya oyuncu olarak girdiğimi hayal ettim çok eğlenceli bi durumdu. Belki oyuncu olamayacağım olmayı çok isterim ama eğer olamazsam bile çok iyi bir tiyatro sever olacağım söz veriyorum!oynamasam bile o sahnenin tozunu yutacağım.o koltuklarda oturarak yutacağım o tozu ama olsun…Bu konuda bencil değilim her türlü oyuncuyu, tiyatroyu izlemek çok başka bir keyif…Hepsi çok yetenekli hepsi çok bilgili…Zaten tiyatrocular zeki insanlardır.Tek bir kişi olmak onlara sıkıcı ve basit geldiği için oyuncu olurlar.her türlü psikolojiye hazırdırlar hepsini ayrı ayrı hissederler ve yansıtırlar…böylece tatmadıkları duygu yaşamadıkları olay kalmaz bence bu yüzden hayata da hazırdırlar…Her şeyi yaparlar şarkı söylerler dans ederler …Her şeyi aynı anda yapmaları çok hoşuma gider.Bir kaç işi bir arada yapamadığım için onların bu hareketlerini hayranlıkla izlerim.Hiçbir şeyin gerçek olmadığı bir dünyayı bize yaşatırlar…Bizde var olmadığını biliriz ama sahnede kendimizi gördüğümüz için gider izleriz merakla…Çünkü anlatılan bizim hayatımızdır ya da yakınımızdakinin işte bu yüzden tiyatro canlıdır…Çok şanslıysam tiyatrocu olabilirim sadece şanslıysam iyi bir izleyici olabilirim şanssızsam hayatın rutin işlerine kapılıp tiyatroya gitmeye zaman bulamayan bir zavallı olurum…