24 Aralık 2010 Cuma

Arkadaş Çalan...

   Ne yazsam diye düşünüyordum.Yazacak o kadar çok konu birikmişti ki aslında.Hiçbirinden başlayamıyordum.Şimdi nereden başlayacağımı  biliyorum.Ablamda…Aslında ona teşekkür etmem gerek şu an yazı yazmamı sağladığı için…Neyse işte nereden başlasam ki…
    Ablamla olan ilişkimiz eskiden çok güzeldi.Kimsenin sahip olamayacağı bir ablam vardı.Herkes ablama sahip olduğum için çok şanslı olduğumu söylerdi ben de öyle düşünürdüm.Arkadaşlarımla kavga ettiğimde,anahtarımı unutup sokakta kaldığımda,etütten kaçmak istediğimde ilk koştuğum kişi ablamdı.Annemden daha yakında bana.Herkesten daha yakındı.Annemden daha çok anneydi kimi zaman.Veli toplantılarıma bile geldiği oldu o küçücük yaşında…Ve sonra biz onu minizik yaşında üniversiteye gönderdik.Gidiverdi birden en kötü senemdi onun gittiği sene hala aklıma geldikçe gözlerim dolar.Sokağın köşesinden dönüşü…Kocaman yaşlı gözleriyle gülümsemesi…El sallaması...Erkek traşı saçları kıpkırmızı dudakları hiç silinmedi gözümden… Her şeyini bana anlatırdı bende ağzım beş karış açık dinlerdim onu…Düşünceleri fikirleri o kadar mantıklı gelirdi ki bana.Keşke hala ağzım beş karış açık kanabilsem onun sözlerine…Ama şu an birbirimizden o kadar uzağız ki…

       Düşüncelerimiz çok farklı,inandığımız değerler çok farklı,kabul ettiğimiz doğrular apayrı…Bazen bu farklılıklar yüzünden birbirimizin boğazına yapışmak istediğimizi hissediyorum.Bazen diyorum keşke hiç büyümeseydik.O zaman kavga etsek bile herkes bir köşede ağlayıp sakinleşir sonra her şey eskisi gibi olurdu.Ama şimdi geçmiş çok uzakta…
       Ablam benim sahip olabileceğim tek arkadaşımdı ve şu an onun da gittiğini düşünüyorum aslında bunu uzun süredir düşünüyorum ama dile getirsem sanki her şey daha kötüye gider diye çekiniyordum.Ama şu an hiçbir çekincem kalmadı.Ne olacağı umurumda değil…
       O çocuktan nefret ediyorum sanırım.Ablamın sevgilisinden yani…İsterse dünya tatlısı olsun benim gözümde o kırmızı acı biberler kadar acı…Ablam bunları duysa hem çok üzülür hem çok kızar biliyorum ama demiştim ya umurumda değil diye…Arkadaşımı çalan birini nasıl sevebilirim…Onun en yakın arkadaşı bendim benim de o…Ama şimdi o çocuk geçti yerime ablam onun için o kadar fedakarlıklar yaptı ki onları benim için yapsaydı şu an peşinden ayrılmazdım.Artık onun bana ihtiyacı yok dolayısıyla benim de ona ihtiyacım yok…Artık sokakta kaldığımda onu çağırmak yerine aylak aylak dolaşabiliyorum.Etütten kaçmak istediğimde kendi kendime kaçabiliyorum,kimseye haber vermeden.Artık kavga etmiyorum insanlarla…Avutacak birileri olmadığı için belki de…
      Ama bir şeyi hala başarabiliyoruz;şakalaşmak…Hala saçma saçma şakalar yapıp damarlarımız şişene kadar kahkaha atabiliyoruz ardından bir mesaj geliyor ablama ‘aşkım hadi gel’…Sonra ablam giyinmeye başlıyor.saçını düzleştiriyor…Makyaj yaparken yanında duruyorum böylece biraz daha konuşabiliyoruz…O da zaten hep  makyaj yaparken ya da giyinirken beni yanına çağırıyor hep…O da konuşmak istiyor benimle biliyorum ama zaman bulamıyor işte bu yüzden artık zamanlar benim oluyor…O hazırlanırken ben peşinde dolanıyorum.Eşyalarını getiriyorum.Üstünden çıkardıklarını katlıyorum.Gıcıklık yapıyorum.Ve eğer çok güzel bir zamanda gidiyorsa tepki gösteriyorum.Kırgın ayrılıyoruz.Beni yolcu et demiyor o zamanlar…Sessizce çekiyor kapıyı.Bende gizli gizli pencereden bakıyorum.Hoşçakal diyorum duymuyor…Yavaş yavaş gidiyor elinde havuçlu kekle...Ben kekten bir dilim yemiş oluyorum genelde kalanın hepsi o çocuğun…Şeytan diyor fare zehri koy içine!Ama yapamam ki…ablam üzülür…
Aslında nefret beslemiyorum ona karşı seviyorum hatta.Çok sevimli biri,saf,sakin…Anlatırım uzun uzun ama canım istemiyor şimdi…Aslında seviyorum da işte arkadaşımı çaldı ne yapayım.Arada sinirleniyorum işte böyle…Neyse ben ikisini de çok seviyorum gene de…

1 Aralık 2010 Çarşamba

bir oda bir kütüphane

        Artık bir odam ve bir kütüphanem var… Hocam bugün anahtarı bana verince aklıma hemen bu düşünce gelmişti.Kütüphaneyi adam etme işine giriştik.Yeni kitaplar aldık hocamla beraber…Meğer edebiyatçıyla kitapçıya gitmek ne de eğlenceliymiş.Gitmeden wafflemızı da yedik.Enerji  toplamamız gerek öyle değil mi?Ama küçültmüşler çok üzüldük.Tıka basa doymaktı amacımız kısmen doyduk hayal kırıklığına uğradık.Bir sürü kitap seçtik daha gelmediler ,gelmelerini dört gözle bekliyorum.Gelsinler hepsini tek tek dizeceğim raflara ,kuzucuklarım benim…
       Çok fena bağlandım kütüphaneye…Boş dersler de sürekli oradayım.Tozlu eski püskü ama gene de çok seviyorum.Zaten kendimi şu sıralar boşlukta hissediyordum bağlanacak bir şey bulamamıştım kütüphane çıktı ortaya…Çokta güzel oldu.Dergi çalışmaları da var tamam yeter işte!
     Ayrıca Sir’ü özledim…Bu hafta yoktu üzüldüm günler çok yavaş geçti.Tamam boş dersler en güzel derslerdir bilirim henüz dersler boş geçmesin diyebilecek kadar ermedim ya da aklımı kaybetmedim ama o Sir!Yarın gelecek konuşma yapıp tekrar gidecek…Yazılı da ertelendi rahatladım ama Sir’ün annesi için çok üzülüyorum.Bir an önce gelse…’Öyle bi şey yok ‘dese…O kadar Sir’den bahsettim ünlü lafımı yazmazsam hatırı kalır müsadenizleee…. O bir SüperSir….

     Belli etmiyorum farkındayım ama şu an çok duygusalım.Acayip depresif iki hafta geçirdim.Günlüğüme bir sürü yazı yazdım.Onları buraya geçirmeyi de planlıyordum ki…Yazıya gayet ciddiyetsiz ve her zamanki şımarıklılığımla başlamışım bundan sonrasında da ben ölüyorum desem bile pek ciddiye alınmaz diye düşündüm bence iyi ettim.Sonra yazarım onları.Şimdi o kadar işin gücün arasında bi de burada öyle şeyler okuyup bunalıma girmeyin ne gerek var…

      Burada bitsin bence bu yazı nerden başladım nereye gidiyorum ben bile anlamadım.Bir saçmalıklar silsilesinin daha sonunda geldik.Bir dahaki yazıda duygusallığımı yansıtmak ümidiyle hoşçakalın…