26 Ekim 2010 Salı

Rüzgarın Fısıltısına Şarkılar

Size uzun yıllar önce bir yaz tatili gecesinin verdiği sıkıntıyla yazılan uzun süre unutulan şimdi yeniden hatırlanıp değerlendirilen bir öykümü yazacağım...İlk defa bir öykümdeki kahramanların ismini araştırdım.Biraz mitolojikler o zamanlar ilgiliydim biraz...Neyse öyküye geçelim...Saçmaysa saçma umrumda değil!Virginia'yı da anmadan geçemeyeceğim!



         Sabah uyandı.Yorgun bir güneş ona merhaba diyordu.Ayağa kalktı. Dağınık odasında gözüne ilk çarpan kapıya yapıştırılmış kağıdın üzerindeki yazıydı ,siyah pilotla yazılmıştı. Bu eğik yazıyı, 80lere özgü kelimeler i,  yazım ve imlaya verilen önemi  nerede görse tanırdı. Sanırım sadece annesi kalmıştı bu kadar özenle notlar yazan. Kağıdın üzerinde ‘ bugün geç gelebilirim merak etme aramaya vaktim olmaz diye not bıraktım, canım kardeşinin yarına resim ödevi  var  unuttu sanırım hatırlatırsan iyi olur , sınavında başarılar öptüm.’ Yazılıydı birden canlandı. Akşam annesi evde olmayacaktı  geveze kardeşiyle baş başa kalacaktı, neyse o kolay işti. Bugün onu bekleyen koskoca bir gece vardı, istediği kadar hayal kurabildiği özgür olabileceği upuzun bir gece…Yalnız kalabileceği bir gece.’Umarım sabaha kadar sürer ‘dedi parlak gözlerle.Ecem çoktan gitmişti. Ecem hep erken kalkar giderdi, arkadaşlarıyla okula gezerek gitmeyi  seviyordu. Vitrinlere falan bakıyorlardı. Aylak aylak dolaşıyorlardı,belki de hoşlandığı çocuğu daha fazla görmek için sabahın köründe kalkıp yollara düşüyordu. Hoş kızdı gerçekten, sevilen, göze çarpan biriydi, gerçekleri severdi Ecem zavallı annesine Elemden sonra bi hediyeydi ,lütuftu.Elem çocukken de hiç konuşmazdı sevmiyordu çocuk ne yapsın elinde olan bir şey değil ki. Hayaller kurardı , boş oturmazdı, onlar böyle düşünürdü.mutluydu aslında hepsinden daha çok mutluydu. Gerçekten çok mutluydu…
          Odasında sağı solu şöyle bi aradıktan sonra okul formasını buldu pantolonu ve kazağı geçirir geçirmez  mutfağa  gitti bi parça peyniri ağzına tıkıştırmasıyla saatin farkında olması bir oldu. Gene geç kalmıştı ve bugün pazartesiydi kasıntı matematikçinin dersiydi ilk ders gene bi kamyon laf ettikten sonra izin kağıdı alması için onu müdür yardımcısının yanına yollayacaktı. Adam  alışmıştı  onu her pazartesi odasında görmeye artık nasihat da vermiyordu sessizce bi kağıda bir şeyler yazıp yolluyordu. Elem seviyordu bu adamı iyi biriydi diğer hocalardan biraz farklıydı. Ayakkabısını bağlayıp sokağa fırladı.Hafiften hızlı adımlarla üç cadde ötedeki okula doğru yol almaya başladı artık endişelenmiyordu fırça yiyeceği için… Gitti sınıfa girdi ve tahmin ettiği gibi oldu sessiz ve uykulu gözlerle müdür yardımcısının odasının yolunu tuttu. Adamcağız gözlüğünün üstünden bakarak baygın bi sesle gene mi dedi. Elem ’malesef’ dedi kısaca, küçük bi gülücük ekledi ardından. Sonra sessizce kağıdı aldı ve gitti. Sınıfa girdi gergin matematikçinin ondan daha da gergin olan bakışlarının ağırlığı altında yerine çöktü. Defter gibisinden bir şeyler çıkardı. Tahtadakileri geçirdi. 8 ders onu bekliyordu düşüneceği , yapacağı o kadar şey varken bu kupkuru sırada oturup saatlerce ders dinlemek çok boştu onun için. Başkalarının odak noktası , hatta hayatın merkezi okuldu. Çünkü ders çalışıp üniversiteyi kazanacak dünyayı kurtaracaklardı. Pöhh! Dünyada sizi bekliyordu zaten. Yetenekleri olmadan saçma sapan bölümlere  okuyacaklar sonra sabah sekiz akşam beş olayı başlayacak bu bazıları için gerçekten güzel bi yaşam .Mutlusun çalışıyorsun paran var evlenmişsin çocukların var senin gibi kendinden bir tane daha  yetiştiriyorsun ,sabah sekiz akşam beşçi  çocuklar…
       Elem sıradan yaşardı ama sıradan şeyler istemezdi ,düşünmezdi.ama o kadar mutluydu ki… Aslında hüzünlü bir mutluluktu onun ki… hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayallerdi bunlar hayalleri üniversite   kazanmak  falan değildi ,hayali gelecek değildi. Neydi peki hayali kafasının içinde kurguladığı dünyası mıydı? Gördüğü izlediği dinlediği şeylerden birer parça alarak oluşturduğu harikalar dünyası mıydı? Neredeydi burası? Her şeyi düşüncelerinde mi yaşıyordu; aşkı ,üzüntüyü sevinci, mutluluğu ,sevgiyi ,ölümü… Bizim dahil olamayacağımız kadar farklı ve büyük bi kafası mı vardı yoksa bizi alamayacak kadar küçük müydü?

Öğleden sonraki sınavı da atlatınca kocaman bir gece onundu. Kendi gökyüzünün ,kendi bulutlarının arasında dolaşacak, kendisiyle buluşacaktı.Çok heyecanlanmıştı eve gitmek için sabırsızlanıyordu.
        Bıkkınlık getiren yazılıyı bitirdikten sonra koşa koşa okuldan çıktı. Eve geldiğinde rüzgarın huzur verici melodisini mırıldandı. Hafifçe fısıldadı rüzgara ‘bu gece düşlerdeyim…’ odasını toplarken Ecem geldi. Özensizce topladığı uzun sarı saçları kusursuz beyaz yüzü ve kocaman gözleriyle ne kadar güzeldi. Ona hep imrenerek bakmıştı çok zarifti. Kıskanmazdı, onu çok severdi aslında da belli edemezdi hiçbir şeyi belli edemezdi.Ama Ecem, Elem’e o kadar da değer vermiyordu.hiç konuşmayan hayalperest bi  morondu  onun için . Diğer ablalar kardeşleriyle sinemaya filan gider alış veriş yapardı. Onun ablasıyla geçirdiği kayda değer bi anısı yoktu. Ablası sadece yanına gelip arada bi kitap verirdi ona Elem’in verdiği kitaplar hiç hoşuna gitmezdi ama üzülmesin diye okur gibi yapardı Elem sevmediğini bilirdi ama gene de çabalardı. Kardeşinin hayalden yoksun biri olmasını istemiyordu.son zamanlarda araları daha da açılmıştı. Ecem büyümüştü artık onu görmezden geliyordu. Durup dururken Elem'e bağırıp hakaret ediyordu.Aslında Elem de  farkındaydı kendisiyle yaşamanın ne kadar zor olduğunun yaşayan bi ölü gibi dolanıp dururken evdekilerin de morallerini bozduğunun. Ailesi Elem için bir şey yapamadığı ona yardımcı olamadığı için helak olmuştu.üzülüyorlardı.ama Elem üzülmemelerini o kadar çok söylemişti ki… onda bir sorun yoktu sürekli sorunlu asosyalmiş gibi davranmalarından da sıkılmıştı. Bunu söylemişti. Ve galiba artık inanmışlardı. Uğraşmıyorlardı artık. Onların tek tesellisi Ecemdi annesiyle alışverişe gitmeye bayılan babasıyla sinemaya giden normal bi çocuk sahibi olmuşlardı.Elem bu yüzden Ecem’i çok seviyordu. Onun sayesinde artık rahattı.

                 Yemek yerken Ecem'e resim ödevini hatırlattı , masayı topladı odasına çekildi. Ecem de kendi odasında bağıra bağıra müzik dinleyip şarkı söylüyordu. Neşeliydi galiba bugün.
          Saat sekize doğru annesi aradı dergi yetişmediği için eve gelemeyeceğini söyledi bi dolu yapma ve unutma uyarısından sonra telefonu kapattı. ve Elem'in kelebekleri uçuştu havada. Aradığı buydu Ecem kendi kendine mutlu görünüyordu bugün ona bulaşmayacağını anladı ve gönül rahatlığıyla odasına girdi. Kapıyı kilitledi. Yatağın altından defterlerini kalemlerini çizdiği resimleri çıkardı.uzun uzun inceledikten sonra. Lambayı kapattı. Gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Daha sonra  kendi yarattığı dünyasına adım attı. Küçük mumları yaktı. Uzun uzun alevleri inceledi. Nasıl olsa zamanı çoktu . Çizdiği karakterlere baktı.gözlerini kapattı. Düşündü onların burada olduğunu düşündü düşündü… düşündü,derin bir nefes aldı… Gözlerini hafifçe araladı. Evet ordaydılar… onları tekrar görmek çok güzeldi. Onları o yaratmıştı. Tamamen onundu onlar… Aynaya baktı kendiside olmak istediği gibiydi. Kırmızı kıvırcık saçlı koyu yeşil  gözlü huzurlu ve sakin görünümlü Neşe olmuştu… Annesinin adını neden Elem koyduğunu hiç anlamamıştı insan çocuğuna büyük acı der mi? Daha doğarken acıydı adı hem de büyük acı! Ne beklesin ki bu hayattan. O da kendi hayatında tekrar doğdu Neşe olarak! Daha ne olsun bu hayatı güzeldi. Kendi benliğindeki arkadaşlarına merhaba dedi. Rüzgar uğultuyla karşılık verdi… Rahibe görünümlü  soluk suratlı ,yeşil gözlü , pelerinli Arge ,tipinden beklenmeyecek bi sevimlilikle kucakladı onu.Pandora uzun boylu masum ,güzel ve asildi her zamanki gibi… bugün mor çiçekli bir elbise giymişti koyu renk nerdeyse saydam olan tenine o kadar  yakışmıştı ki . Siyah upuzun saçları omuzlarına dokunup beline kadar uzanıyordu saçlarının ucundan yıldızlar kayıyordu. O kadar ihtişamlıydı ki.Büyük koyu mavi gözleri duruydu ,parıltıları fener gibi fark ediliyordu karanlıkta... onun gibi güzel bi kadının kibirden uzak gülümsemesi Neşe’yi hep şaşırtmıştı.
Ve Aegee diğerlerinden çok daha sıradan çok daha basit görünüşlü olsa bile Neşe onda ilginç bir şeyler buluyordu. Tuhaftı  belki tek erkek o olduğu için öyle geliyordu ama değildi. Diğerlerini de tanıyordu. Sadece Aegee ona sadık kalıp hayallerine gelmişti. Bu onu farklı kılıyordu sanırım Neşe’nin onunla ilgili tam bi  fikri yoktu. Sadece bakıyordu. Onun hakkında bir şey düşünemiyordu. Gözlerine bakınca hepsini unutuyordu. O kadar derin bi maviydi ki gözleri kaybolmaktan korkuyordu. Çocuksu bir yüzü vardı. İlginç düşler kurardı. ve çok mutluydu.Hiç bir şey onu üzmezdi.
              Neşe onlarla konuşmadan da anlaşabiliyordu. Çünkü onlar sözlere değil duygulara bakabiliyorlardı. kendilerini anlatabilmeleri için sözcük gibi basit araçlara ihtiyaçları yoktu. Tek bi harf bile söylemeden o kadar derin konular konuşuluyordu ki… tartışmalar bile sessizdi. Herkes birbirinin gözlerinin içine içtenlikle bakıyordu. O bakışlar bile insanı bir ömür mutlu edebilirdi. Çünkü insan onların yanında önemsendiğini ve sevildiğini gerçekten hissedebiliyordu. Tüm duyu organlarıyla beyniyle bunu kavrayabiliyordu.

            Onların dünyası gökyüzü ,yıldızlar ,sonsuzluk…Her gün farklı yerlere gidiyorlar farklı kişilerle tanışıyorlar.Kahkahalar atıyorlar! Rüzgarın fısıltısına şarkılar söylüyorlar…

          Ama nedense bugün hiç kimse dolaşmak istemiyordu.Herkes hafiften hüzünlüydü.Hüzün buraya çok az uğrardı.Bugünde nadir ziyaretlerinden birini yapıyordu.Birbirlerini çok özlemişlerdi belki bu kırgınlık,hüzün oradan kaynaklanıyordur diye düşündü Neşe.Pandora eşsiz sesiyle bir şeyler mırıldanmaya başladı. Mırıldanmaları melodiye dönüştü. Üzgün melodilerdi bunlar… Pandora ağlıyordu.Çok üzgündü. Melodilerden anlaşılıyordu... Nedeni dünyada çok az kişi kalmıştı yanlarında Neşe gibi …Dünya gerçek sanılan gerçekler arasında yok oluyordu.Onca insan umutsuz ve çaresizdi… Kimse inanmıyordu artık düşlere masallara ….Herkes bir kaosun ortasında çırpınıyordu umursamazca….
Ardında Arge de katıldı melodiye kapattı gözlerini mırıldanmaya başladı melodiyi… Pandora’nın melodisiyle birleşti Arge’nin melodileri bu sefer daha da güçlüydü .Aegee Neşe’nin elini tuttu, şaşırmıştı Aegee’ye baktığında gözleri kapalıydı oda bir şeyler mırıldanıyordu.Neşe ne söyleyeceğini şaşırdı.sonra gözlerini kapattı içinden geçen her şeyi söyledi .Farkında olmanda melodiyi mırıldanıyordu usul  usul…
Şarkının gücü giderek artıyordu.rüzgar  sesleri uzaklara götürmek istercesine sert esiyordu.insanları uyandırmak için bağırıyorlardı.nefeslerini tüketene kadar bağırıyorlardı.uyansınlar diye.sonra birden sustular aynı anda,gözlerini açtılar tüm hüzün dağılmıştı şarkıyla.Çok az  da olsa hayal kurmaya başlayan insanların hayallerini hissettiler bu onlar için huzur demekti. Bi avuç kadar da olsa hala düşlere inan insanlar var hala masal dinleyen küçük çocuklar vardı.
Ayrılma vakti gelmişti sanırım. İsteksizce kıpırdandı yerinde. Vedalaştı Pandora’yla ihtişamlı kadın içtenlikle sarıldı ona,Arge kısacık boyuyla uzanmaya çalıştı neşenin yanaklarına eğildi Neşe yumuşak bi öpücük aldı yanaklarından sonra pencereden atladı gökyüzüne, yıldızlara basarak yürüdü. Kayboldu parlak lacivertte… Aegee... En zor da ondan ayrılmaktı.Gözleri neşeyi  içine alıyordu ona bakınca yalnız hissetmiyordu kendini varlığı içini ısıtıyordu.Hep böyle kalmak istiyordu.Hep onunla…belki bi gün giderdi yanına daha ne kadar katlanabilirdi ki bu dünyaya…Aegee anlamış gibi gülüyordu.Ama o da üzgündü Neşe den ayrılacağı için elinden bir şey gelemezdi göremiyordu onu ama o hep yanındaydı çünkü o kendi düşündeydi.Küçük bi öpücük aldı dudağından sonrada kayboldu göz açıp kapayıncaya kadar …
       Neşe gene elemlere bürünmüştü gene çekilmez bi gün başlıyordu…
     Gözlerini yatağında açmasıyla  büyü tamamen bozuldu.Lanet güneş gene sırıtıyordu….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder