28 Ekim 2011 Cuma

Çöplüğe dönüş.

       Yalnızlıktan arta kalan bendim ve artıklar her zaman çöpe gider.Bende kendi çöplüğüme doğru ilerliyorum.Koyun yünü gibi kırpılmış saçlarımı da yanıma alarak.Yorgun ve duygusuzum.Ne yaptığımı ve ne yapacağımı kestiremiyorum.Yaşadığım yere ait olabilmek için elimden geleni yaptım.Gerçekten.Dün yaptığım makarnada bir şeye benzemeyince karar verdim defolup gidecektim.Aitlik sıkıntısı yaşıyorsam,kendi dünyamı kendim yaratacaktım.
       Sabah okula giderken akşam yaptığım makarnamı da aldım yanıma,ne o oraya yakışıyordu ne ben.Aynı anda terkedecektik.Bir sene daha sınıfta kalıp boşu boşuna kağıt harcamaya hiç niyetim yoktu.Benden adam olamayacağı zaten belliydi.En azından kağıt israfını azaltıp,ağalara karşı olan sorumluluğumu yerine getireyim.En azından bunu yapayım.
         Hiç bir zaman hiçkimseye bağlanamadım.Dalından kopmuş sarı bir yaprak gibiyim.Çöpçüler bile beni almaya tenezzül etmedi.Bütün bu dışlamalara rağmen inatla yaşadım.İnat eden ben değildim Tanrıydı.Benimle bir zoru var sanırım.Beni yaşatmak için elinden geleni yapıyor.Türlü felaketler geldi geçti başımdan ve hep sağ kurtuldum.Beni öldürmeyi unuttu sanırım.Bir sen kalmıştın zaten beni görmezden gelen...
       Hala yürüyorum...Çöplüğüm nerede?

5 Ekim 2011 Çarşamba

işte öyle bişey

      Bugün ders dinledim cidden dinledim.Hani normalde dinler gibi görünürdüm ama bir sürü sonra kopardım bu gün öyle olmadı.Derslerin çoğu sayısal olmasına rağmen dinledim ve anladım.Bir dilci ne kadar fizik anlayabilirse işte...Vektörleri anlayınca ben sayısala geçiceeem! diye sevinçten bağırışıp duruyoruz.Ders açısından verimli bi gündü diyebilirim.Ama onun dışında gayet durgundu.Ya da ben durgundum bilemiyorum.Sıkıldım biraz.Sanki bazı problemler varmış gibi geldi.Ya da problem bendim.Bu gün hiçbir yere adapte olamadım ne sınıfa ne diğer arkadaşlarıma.Sadece derslere adapte oldum o da sıkıntıdan sanırım.Sadece bi tenefüs Cessie'nin yanına gittim o iyi geldi.Onunla çok uzak yerlerdeyiz ben en alt kattayım o en üstte teneffüsler zaten kısacak inip çıkana kadar yıl geçiyor.Çok üzülüyorum,içerliyorum bu duruma.Resmen özlüyorum onu aynı okulun içinde olmamıza rağmen.Böyle bir araya gelsek ebru Cessie ben bence çok güzel eğleneceğiz ama kader.Görkem'i de özlüyorum mesela.Hem de çok...Öyle işte onlar gidince hiç hoş şeyler olmayacak okulda.Of daha da üzüldüm şimdi!

4 Ekim 2011 Salı

''Kadınlarımız''




Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizliyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız :
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. 



                                                                                        NAZIM HİKMET RAN 


(Osman Şahin'in konuşmasına başlamadan önce okuduğu şiir,burada da bulunsun istedim.)

Osman Şahin Ç.Ü ' de

           Okula gitmedim bugün.Osman Şahin üniversiteye geliyordu panel için.Emine hoca geçen hafta dergi grubundan bir kaç kişinin gelmesini istemişti diğerleri son sınıf olduğu için ayarlayamadılar galiba o yüzden sadece ben vardım.Biraz erken gitmişim oturdum kitap okudum hava çok güzeldi serindi üşüdüm hatta.Son durak diye bir kafa vardı Emine hoca orada bekle beni bir şeyler iç dedi ama ben utandığım için gidemedim.Bir sürü abi abla yani üniversiteli hepsi ben sırtımda pembe çantamla çok dikkat çekerdim.Boy açısından yaşıtları gibi durabilirim ama duygusal olarak hiçte ait değilim oraya.Neyse orada gerilmektense oturur kitap okurum dedim ve okudum çimenlere oturmuş iki abla vardı biri kırmızı saçlıydı kavga ediyorlardı isimlerini bile öğrendim.Uzak olmalarına rağmen çok net duydum her şeyi.Kulaklar büyük olunca ister istemez misafir oldum kavgalarına.
            Panel çok güzeldi.Salon biraz daha sıcak olabilirdi ama neyse.Osman Şahin çok tatlı bir adammış.Çok sevimli bir gülüşü var tam bir dede.Ve de çok bilgili biri,enerjik,dolu dolu...Hep ayakta konuştu mikrofon istemedi,gerçekten de sesi tüm amfiye yetti.Nazım Hikmet'in Kadınlarımız şiiriyle başladı konuşmaya.Kadınlara değer verilmesi gerektiğini,onların sürekli ezildiğini vurguladı hep.Farkındaydı belki bilmiyorum ama tam bir feministti sanki.Ya da ben öyle olmasını istedim.Çok güzel alıntılar yaptı kendi sözleri de çok güzeldi en çok şu sözünü sevdim çok şirin geldi.'insanın boyu okuduğu kitapların boyu kadardır o yüzden okuyun kitap kalıcıdır bozulmaz çürümez sebze değil ki bu bozulsun' Yazarların genel özelliklerinden bahsetti.Yazarların acıyla bütünleştiği için yazar olduğunu öne sürdü haklıydı da.Bazıları bunu kişisel ve fiziksel bir acı olarak algıladı o yüzden yani acı çekemeyen yazamaz mı dediler.Osman Şahin' de çok güzel bi örnek verdi.Tolstoy zengin bir konttu.Açlık çekmedi,sefalet görmedi.Ama sefalet çekenleri gördü ve onların acısını hissetti o yüzden de yazar olabildi diye bir açıklamada bulundu.Kısacası çok güzel bir paneldi.Orada bulunmam benim için gerçekten büyük şanstı bana çok şey kazandırdığını düşünüyorum.Bu yüzden her şey de olduğu gibi burada da bana yardım eden hocama bir kez daha teşekkür ediyorum ve buradan söz veriyorum yazdığım ilk kitabı ona adayacağım...

2 Ekim 2011 Pazar

mimli evlilik.

          Tam yazı yazamıyorum diye inlerken Cessie'nin beni mimlediğini gördüm.Hem de çok önce mimlemiş de ben görmemişim aman tanrııım! Ayıp oldu tüh tüh vah amanın oy neyse...Konumuz nasıl bir evlilik hazırlığı ve töreni istediğimiz.Cessie yorumunu yapmış doğru da söylemiş.Tam bir evlilik karşıtı olan ben nasıl bi evlilik töreni isterdim.Şimdi karşı olduğum için istemezdim,ben evlenmek de istemezdim ama olur da kafama saksı falan düşer ya da ben böyle kör kütük aşık falan olurum anca o zaman belki düşünebilirim evlenmeyi.Aşka da inanmam ayrıca o da ayrı bir tartışma konusu.Bence evlilikten daha gereksiz bir şey varsa o da düğünler...Tüm akrabalar toplaşıp süslenip püslenip neden benim evlenmemi izliyorlar?Bunu hep merak etmişimdir.Böyle bir şeye gerek olduğunu düşünmüyorum hiç tanımadığım tanısam bile anlaşamadığım insanların sırf ben evleniyorum diye oraya gelmek zorunda olmaları çok acı.Tüm dünyaya ben evlediiim bakın akşam ne var gibi bi teması var bi kere düğünün çok iğrenç!Oraya gelen herkesin bunu bilmesi de çok iğrenç ve bunu burada yazmamda çok iğrenç...!O yüzden kapatıyorum konuyu.Evlenirsem de öyle davul zurna gelmesin kimse halay çekmesin düğünümde, mümkünse de 10 kişi geçmesin davetliler.Arkadaşlarım ,kuzenlerim falan biz kafamıza göre eğlenelim gençler olarak :P kocaman kabarık bir gelinlikte giymem sade elbisemsi bir şey olsun yeter ha bi de mümkünse eski dönemleri çağrıştırsın. Müstakbel damatta takım elbise giymesin çok kasıntı duruyor böyle farklı iki renkte pantolonla ceket giysin işte ne bileyim.İskele de olsun bir de düğün 10 kişilik bi grup zaten sığarız oraya garson falan da olmasın biz yaparız.Bir yere bağlı bi iskele de olmasın terk edilmiş olsun.Böyle işte...Şimdi yazarken tekrar düşündüm de gerçekten saçmaymış...