13 Aralık 2011 Salı

Mavi At

     Mavi yeleli atın gece gibi kadife sırtına atlayıp gitmeliydim o gece.Dolunayın en çıplak olduğu o gece gitmeliydim.Ayaklarım çıplak,ıslak topraklara basa basa gitmeliydim.Saçlarım sarmaşıklara takılmalıydı.Ellerim papatya ve zakkumlara değmeliydi.
      Neden gitmedim?Ayaklarımın asfalta değmesi daha mı çok hoşuma gidiyordu yoksa?
       Midem bulanıyordu.Tüm organlarım dışarı fırlamak istercesine ayağa kalkmıştı.Kalbim ve beynim şişmiş yerlerine sığamaz olmuşlardı.
      O gün kaybetmişti insanoğlu masumiyetini ve öpüşmek o gün yitirmişti heyecanını.Dostluk gideli çok olmuştu.Ve son masun o gün atlamıştı kayalıklardan okyanusa.Yalnızlıklar çoğalmış,çocukların masalları kalmamıştı.Son bakire bekaretini o gün köhne bi sokak lambasının altında kaybetmişti.
       Ve benim mavi atım o gün gelmişti beni almaya gökyüzünden.En parlak yıldızdan bile daha parlak gözleriyle bakmıştı bana yalvarırcasına.Götürmek istiyordu beni gökyüzüne...
         Benim kararsız yüzümü görünce sırtını dönüp kırgın kırgın gitmeye başladı koştum peşinden,yetiştim ona atladım kadife sırtına,kafamı lacivert yelelerine yasladım,uyudum.Artık huzurlu gecenin kollarındaydım.

5 Aralık 2011 Pazartesi

kutulu sınıf

       Ağlamaklı bir gündü.Nasıl geçtiğini hatırlamıyorum.Akşam midem için içtiğim ilacın etkisi öğlene doğru geçti zaten.O zamana kadar yarı uyur yarı uyanık bir halde dolaştım,dolaşamadım bile oturup kaldım.Hatırlamıyorum ne olduğunu rüya gibiydi.Çok fazla puslu.Sanki yıllar öncesinden bahsediyormuşum gibi hissediyorum halbuki daha bu sabahtan bahsediyorum öyle berbat bir gündü işte.Yalnızlığımın tavan yaptığını hissettim.Teneffüslerde yalnız kalmamak için hocaların peşlerine takıldım.Merak etmeyin öyle hoca peşinde koşan gıcık tiplerden değilim.Ama bir teneffüsü tarihçiyle kitap alışverişi yaparak harcadım bir tanesinde müzik dinledim bir tanesinde Cemile'nin yanına gidecekken onun Ebru'yla aşağı indiğini gördüm onlara takıldım bir tanesinde de bahçede birilerini bulurum nasılsa deyip aşağı indim baktım edebiyat öğretmenim(malum en sevdiğimden) kapıda nöbetçi onun yanına gittim konuştum,diğer teneffüste de öyle yaptım sonra dergi grubu olarak fotoğraf çektirdik azıcık eksiklerimiz vardı ama bir dahakine telafi edeceğiz artık.Sonra bilmiyorum ne yaptım.Öyle dolu gözlerle gezdim etrafta.Tavır yapmışımdır belki bir iki kişiye.Sonra mesajlaştık kediyle.Sonra bana beni şu aralar sevmediğini söyledi nedeni onun içindeki nefretmiş ve bende nasibimi almışım bundan.Halbuki ben de sadece ona ihtiyaç duyuyordum.Bunu görünce sıkıldım,düşündüm anlık eğlenceler yaratmam gerektiğini düşündüm ortama uyup öylesine vakit geçirmek ciddiye almadan...Denedim gittim kutunun içine oturdum.Evet sınıfımızda kutu var kocaman 12lere özel tişört geldi bugün onun kutularını aldık bizim sınıfın kutulara zaafı var gerçekten gelen testlerimizin kutuları bile duruyor hala ev yapıyoruz onlardan içine oturuyoruz kendi kendimize bir yer yaratıyoruz.Evcilik oyunu gibi.İşte ben bunları düşünürken Ali de onun içine çökmüştü o da pek normal değildi bugün bende gittim yanına oturdum sığdık kalkamadık ama güldük baya güldük.Sonra Bahar geldi oturdu yanıma biri kaldırayım derken yere düşürdü bizi kutunun içinde debelendik ters dönmüş kaplumbağalar gibi,gene güldük.Çok güldük.Ben kendime güldüm.Bir de acıdım.Neyse ki bugün 7 ders işledik toplantı varmış bir ders daha durmak benim için iyi olmayacaktı.Bir de ilk defa burada bu kadar açık oldum şaşırdım sanırım gerçekten çok sıkıldım.

goes to...

Moda Sokağı'nın biriciği İrem beni ödüllendirmiş!! Afife Jale Tiyatro ödülü alsam bu kadar sevinirdim :P çok iyi geldi mutlu etti beni!Bu ödülünde kuralları varmış tabi şimdi o kuralları uyguluyoruz

 1-Ödülü veren kişiye teşekkür edip linkini paylaşıyoruz
teşekkür ederim sayın İrem beni mutlu ettiniz sevindirdiniz şu hasta halimle! aha bu da linki; http://modasokagi.blogspot.com/

2- biraz zor ama elden ne gelir hakkımızda 7 gerçek paylaşıyoruz oy oy...!

*Virginia Woolf ' a aşığım! bazen onunla aynı kişiymişiz gibi hissetmiyor da değilim.
*iflah olmaz bir sevgi ve ilgi delisiyim-.-
*2 hafta havuza girmeyince krizler geçiririm 
*çok uyurum ve doymam!
*19.yüzyılda yaşamak için her şeyimi veririm 
*Eski kabarık pembeli beyazlı ve minik gül desenli elbiselerine bayılırım hele bi de o kurdeleleri yok mu beni benden alır!
*son olarak da kendimi tanıtmayı sevmem :P
3-Sevdiğim 10 blogcuya ödül vereceğim uuu!! (tek tek link yapıştıramayacağım  çok üşendim.)


1-kanalizasyon balığım Cessie'ye
2-sevgili günlük Ekin'e.
3-moda sokağı İrem'e
4-my ego and me Diloloyum'a
5-Waffle seven Ali'ye
5-Adamın Birine
6-One more cup of coffee'ye
7-Engin Zahid'e
8-Tulkas'a
9-googhan'a
10-İrem'in ve Cessie'nin bi bildiği vardır diyerekten deep'e veriyorum ödülleri ehe! :D

(dün yazacakken bilgisayar dondu rötarlı olarak yayınlıyorum affola. Bir de Cessie vermiş bana ödül oy oy nasıl sevindim nasıl sevindim! gündüz yüzlü kızmışım ben öyle dedi eheee yaşasııın!)

2 Aralık 2011 Cuma

rüzgarın arkadaşlığı

Karanlık olmuştu ama saat çok geç değildi bilirsiniz kışın erken çöker karanlık,güneşi kıskanır bizden.Sokağa çıkmıştım bir yalan uydurup peşine düşmüştüm.Hava serindi,rüzgar esiyordu gözlerimi yaşartacak kadar sert esiyordu.Boynum,boğazım açıktı onları kapatmak için çalışmıyordum rüzgar çarpıp geçiyordu onlara engellemek istemedim belki rüzgar boynuma aşıktı.Otobüs bekleyen yolcular birbirlerini tedirgin bir şekilde süzüp duruyordu karanlık herkesin yüzünü acımasız gösterdiği için herkes temkinli ve bir o kadar da korkaktı.Biri saldıracak mı acaba ya da şu köşede elinde sigara olan delikanlı şu kızlardan birine sarkacak mı acaba diye bakınıp duruyordu insanlar.Güvensizleşiyorduk kendimize,birbirimize...
Ayaklarımın götürdüğü yer küçük bir parktı,tek salıncaklı.Ürkütücü diye geceleri gelmezlerdi buraya rahattım o yüzden oturdum bir köşeye karşıda minik bir karartı vardı giderek büyüyordu önce bana doğru yaklaşan iri bi sokak köpeği sandım ama değilmiş.Benim yaşlarım da incecik,düz saçlı bir kızmış.Onun köpek olmadığını anlayınca şaşırdım o da şaşkındı sanırım ben de uzaktan yere oturmuş kocaman yeleli bi kafası olan bi köpeğe benziyordum.Yanıma çöküverdi.Yüzü hiç yabancı değildi sanki hep karşılaşıyorduk.Konuşmadık.Düşündüm.Evet evet hep karşılaşıyorduk! yolda,parkta,otobüste...O da yürüyordu hep benim gibi.
Sonra konuştu ben seni tanıyorum dedi.Bende dedim.Hep yürüyoruz.Seninde mi canın sıkılıyor.Evet aynı senin gibi.Bana göre değil buralar diyor.Bende diyorum.En az kitaplar kadar yalnızım diyorum bende diyor.Camus diyor tanır mısın? Yok tanımam diyorum peki sen Virginia Woolf'u bilir misin bilmem diyor.Anlatsak ya birbirimize diyor tamam diyorum.Aynı anda aynı şarkıyı mırıldanıyoruz.''Monochrome floors, monochrome walls, only abscence near me, nothing but silence around me'' gülüyoruz...
Hangi okuldasın ya da okuyor musun diye soruyor söylüyorum.Şaşırıyor aynı okuldayız diyor.Şaşırıyoruz.Yeni gideceğim diyorum bende diyor.Hiç arkadaşım olmaz diye düşünüyordum,insanlarla anlaşamam pek sevmezler beni diyorum.Bu okulunda yalnız geçip gideceğini düşünürken seni buldum ilk defa şanslı olduğumu hissediyorum.Farklıyız ama aslında aynıyız diyor.Belki de bizi birbirimize çeken farklılığımızdı diye ekliyor.Haklısın diyorum.
Ve üç yıl geçiyor.Biz aynı sınıfta oluyoruz bazen günlerce konuşmuyoruz dikkatimizi başka şeylere yönlendirip dinleniyoruz biraz sonra bir cuma günü geliveriyor elinde pijamasıyla konuşmadık konuşalım ne zamandır diyorum.Konuşuyoruz.Film izliyoruz ağlıyoruz ama filmdeki aşıkların ayırılıklarına değil hayallerine aşık insanlara ağlıyoruz.Sonra telefon geliyorum sinirleniyor,sevgilisi canını sıkıyor sarılıyor bana ağlıyor,üzülüyorum telefonun o minik deliklerinden girip o çocuğu boğmak istiyorum.Sonra saman alevi gibi siniri nefreti sönüveriyor.Kızıyorum ona gülüyor.Sonra da uykumuz geliyor uyuyoruz.Uyurken konuşuyor uyuyana kadar onu dinliyorum.
Hayatımda bu kadar büyük yer etmesine rağmen neden benden bahsetmiyorsun hiç diye kıskanıyor bende ona bu yazıyı yazıyorum.

kediler balık sever

Kediler balık sever dedim balık ekledim üstte bilemedim güzel oldu mu ama kıyamadım da silmeye kalsın bakalım biraz eğlensin kedilerim.Sıkıldım hem değişiklik olsun hareket getirdi balıklarım bloguma heme onlar benim küçük minik kanalizasyon balığım Cessie'mi de temsil ediyorlar iki üç gündür görüşemedim sarılamadım ona...

30 Kasım 2011 Çarşamba

çorbadan kafa

En son bi yirmi beş sene önce yazmıştım sanırım.Artık vakti geldi sanki.Yazılılardı,derslerdi derken hiç girip ilgilenemedim bloglarla.Daha doğrusu hiçbir şeyler ilgilenemedim.Bu gün de yazmaya niyetim yoktu aslında yanlışlıkla oldu.Duştan çıktım gene her zamanki gibi,öyle ıslak saçlarla internette dolaşırken aklıma geldi.Ne yazacağımı da bilmiyorum böyle aklımda tasarladıklarım var hatta çok var ve ben hiçbirini yazamadığım için hepsi birbirine girmiş durumda hangi konuyu nasıl anlatacaktım kimi nereye koyacaktım hepsi çorba oldu.Bunu yazarken bile karıştırıyorum.Son cümleyi yazarken Virginia geldi gene aklıma.İntihar mektubunda yazdıkları baksana bunu bile doğru düzgün yazamıyorum,yazamayacaksam yaşamanın ne anlamı var gibi şeyler yazmıştı.Tam olarak bu değildi o yüzden tırnak içine almadım farkındaysanız yani tutup sözü bulursanız nereden atmış bu salak demeyin.Panik bi insan olup çıktım artık her şeyi yaparken kötü sonuçlarını düşünüp o durumdan nasıl sıyrılacağımı planlıyorum.Öyle çok anlatmak istediğim şey var ki...Nereden başlayacağımı şaşırdım.En azından başlamaya başlayabilsem o bile yetecek bir müddet bana.Ama şimdi değil hayır hayır şimdi başlamayacağım.

10 Kasım 2011 Perşembe

kesik saç

Sonunda kestirdim saçlarımı.Şu an düzler aynaya baktığım zaman tanıyamıyorum kendimi.Tam anlamıyla 'kendine yabancılaşmak' bu olsa gerek.Kuaförüm yani Mahmut amca ya da kuaförler arasındaki namıyla deli Mahmut.Saçlarımı gene kısaltmadı.Sürekli kısa kullanmak istediğimi söylüyorum ama kesmiyor,saçların güzel ve üstelik kıvırcık ben onları kesemem kesersem ve kabarırlarsa çok ağlarsın deyip duruyor.Ama her kesimden sonra fönlüyor saçlarımı.Sırf yüzümdeki şaşkınlığı görmek için yaptığına adım gibi eminim.Fönlerken yüzünde hınzır bi gülümseme oluyor hep. Oğluna falan anlatıyor.Konservatuarda okumak istiyormuş besteleri varmış dinle dedi,dinleyeceğim.Scissorhands için kesilmiş saçlarımı atacaktım ama boyutları olmadı ne yazık ki. Üzgünüm:/

3 Kasım 2011 Perşembe

bay kurbağa ve bayan saksağan

     İnsanevladı yalnız doğar ve yalnız ölür bu kadar.Yalnız yaşamak zorunda değildir.İşte bu gün ki konumuz buydu Emine hocayla.Yalnız kaldığımın o da farkında.Aslında herkes farkında sınıftaki bi kaç arkadaşım ne oldu sana bu sene değiştin,durgunsun,suskunsun diyorlar.Hani demek istediğim insanevladı görüyor da bir şey yapmıyor.En yakın arkadaşım -ona bu yazıda bay kurbağa diye hitap edeceğim-.Sınava hazırlanıyor tamam bunu anlayabilirim.Ders çalışması gerektiğinin farkındayım ama bayan saksağanla gezerken ders çalıştığını sanmıyorum.Yani bahçe de dolaşırken modallardan bahsetmiyorlardır heralde.Bunu ona anlattığım da bana uzaylı gibi bakmıştı.Şizofren olduğumu söylemesini beklerken hatanın ikimizde de olduğunu söyledi.Şaşırdım ama sevindim de.Biliyorum onun beni hiç bırakmayacağını,en yakını benim biliyorum ama benim de en yakınım o ve o olmadığı vakitler benim gidebilecek alternatif bir arkadaşım yok.O yüzden en azından 10 dakikalık çiş yapmamıza bile yetmeyen o salak teneffüslerinin birini bana ayırabilir ya da koca teneffüsü de istemiyorum en azından yanına gittiğimde azıcık konuşalım.Konuşmayınca aramızda paylaşacak bir şeyin kalmadığını düşünüp panikliyorum,korkuyorum.Yalnız kalmak ürkütücü bir şey.Ne bileyim özlüyorum bir de onu.Bayan saksağana gıcık oluyorum bazen sanki o almış gibi onu benden.Öyle olmadığını adım gibi biliyorum ama rahat duramıyorum işte.Neyse...Her şeyin düzeleceğini umut ediyoruz.Ben sadece Emine hocanın dediği gibi ilgi ve sevgi budalasıyım ,belki de biraz şımarığım.Tek istediğim sevilmek ve bunu görmek belki.Bilmek bazen yetmiyor olabilir.(itinayla belirtmek istedim kimseden gıcık almıyorum yanlış anlaşılma olmasın) Bay kurbağayı geri istiyorum o kadar.

okul günü ve bir ergen

       Bu gün okulda bi şey yapmadık okul işte öyle fantastik bir şey beklemeyin,oturduk,ders gibi şeyler dinledik geldik.5  ve 6.dersimiz Sir'eydi.Test falan çözmüştük cevapları kontrol ettik.Benim biraz fazla yanlışın çıktı diye düşünüp kendi kendime bunalıma girdim hatta hafiften Sir'e bile bağırmış olabilirim.Adamcağız hangileri yanlış söyle anlatayım dedi ben istemiyorum ben bakarım sonra gibi bir şey dedim somurtuk somurtuk kimeyse artık bu tavrım bilmiyorum.Bazen fazla çocuk oluyorum evet.Sonra teneffüste yanına çağırdı.Ne çabuk demoralize oluyorsun sen dedi bu hallerine sinirleniyorum dedi.Yanlışların da sandığın kadar fazla değil gayet normaller dedi.Canım Sir'üm ehe! Boşuna trip attım adama,sorularını bana sormaktan çekinme dedi bir de ben çok dürüst bi kızmışım ehe! Sevindirdi işte böyle beni.Yoksa şu an bunları yazamazdım.İşin akademik sorununu sir halletti.Psikolojik boyutunu da Emine hoca.Hani beni Türk hekimlerine değil,öğretmenlerine emanet etmeliler bence.Emine hocayla konuştuklarımı farklı bi yazıda anlatmalıyım bence.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Aklımdan dökülenler.

     Ne yazacağım hakkında hiçbir fikrim yok sadece canım başka bir şey yapmak istemiyor.Ders çalışmaktan kaçmak için de yapıyor olabilirim bunu.Her hangi bir sorunum var mı yok mu onu da bilmiyorum.Ne çok güzel,harika her şey diyebilirim ne de her şey berbat.Ama eksik olan bir şey var gibi?Öyle işte.
      Saçımı kısa kestirmek istiyorum ama pişman olurum diye yapamıyorum aslında annem pişman olacaksıııın diye korkuttuğu için kestiremiyorum.Ama ya kestireceğim ya keseceğim!
      Drama kursunu da bırakıyorum.Cuma günleri tee Gazipaşa'ya gitmek çok yoruyor,otobüsle dönmek de ayrı dert zaten.O kadar kirliler ki elimde olsa yürüyerek gideceğim eve,midem bulanıyor artık otobüslerden.Cuma günlerini hiçbir şey yapmadan kendime ayırmam iyi olacak gibi.Ama bi uğraşım olsun istiyorum.Bu gün cam boyamaya kalkıştım ama cam boyası bulamadım yarın bi yerlerden bulacağım ya da cuma günü.Önce meyve suyu şişesini boyamakla başlamayı düşünüyorum.Eğer güzel olursa salondaki büyük dikdörtgen vazoya göz diktim onu boyayacağım ama eğer kötü olursa kıracağım o şişeyi.Çünkü başarısız olduğumu görmek beni çok sinir ediyor.
      Eminim cumartesi günü gittiğimde Obengül abla ilaçların dozunu ve seansların sıklığını arttıracak.Öyle hissediyorum.Ama önümde daha 3 gün var her an farklılaşabilirim ,bilmiyorum.
       Çok dengesiz belki de gereksiz bi yazı oldu biliyorum.Ama şu an için yalnızca bunlar döküldü aklımdan...
       

28 Ekim 2011 Cuma

Çöplüğe dönüş.

       Yalnızlıktan arta kalan bendim ve artıklar her zaman çöpe gider.Bende kendi çöplüğüme doğru ilerliyorum.Koyun yünü gibi kırpılmış saçlarımı da yanıma alarak.Yorgun ve duygusuzum.Ne yaptığımı ve ne yapacağımı kestiremiyorum.Yaşadığım yere ait olabilmek için elimden geleni yaptım.Gerçekten.Dün yaptığım makarnada bir şeye benzemeyince karar verdim defolup gidecektim.Aitlik sıkıntısı yaşıyorsam,kendi dünyamı kendim yaratacaktım.
       Sabah okula giderken akşam yaptığım makarnamı da aldım yanıma,ne o oraya yakışıyordu ne ben.Aynı anda terkedecektik.Bir sene daha sınıfta kalıp boşu boşuna kağıt harcamaya hiç niyetim yoktu.Benden adam olamayacağı zaten belliydi.En azından kağıt israfını azaltıp,ağalara karşı olan sorumluluğumu yerine getireyim.En azından bunu yapayım.
         Hiç bir zaman hiçkimseye bağlanamadım.Dalından kopmuş sarı bir yaprak gibiyim.Çöpçüler bile beni almaya tenezzül etmedi.Bütün bu dışlamalara rağmen inatla yaşadım.İnat eden ben değildim Tanrıydı.Benimle bir zoru var sanırım.Beni yaşatmak için elinden geleni yapıyor.Türlü felaketler geldi geçti başımdan ve hep sağ kurtuldum.Beni öldürmeyi unuttu sanırım.Bir sen kalmıştın zaten beni görmezden gelen...
       Hala yürüyorum...Çöplüğüm nerede?

5 Ekim 2011 Çarşamba

işte öyle bişey

      Bugün ders dinledim cidden dinledim.Hani normalde dinler gibi görünürdüm ama bir sürü sonra kopardım bu gün öyle olmadı.Derslerin çoğu sayısal olmasına rağmen dinledim ve anladım.Bir dilci ne kadar fizik anlayabilirse işte...Vektörleri anlayınca ben sayısala geçiceeem! diye sevinçten bağırışıp duruyoruz.Ders açısından verimli bi gündü diyebilirim.Ama onun dışında gayet durgundu.Ya da ben durgundum bilemiyorum.Sıkıldım biraz.Sanki bazı problemler varmış gibi geldi.Ya da problem bendim.Bu gün hiçbir yere adapte olamadım ne sınıfa ne diğer arkadaşlarıma.Sadece derslere adapte oldum o da sıkıntıdan sanırım.Sadece bi tenefüs Cessie'nin yanına gittim o iyi geldi.Onunla çok uzak yerlerdeyiz ben en alt kattayım o en üstte teneffüsler zaten kısacak inip çıkana kadar yıl geçiyor.Çok üzülüyorum,içerliyorum bu duruma.Resmen özlüyorum onu aynı okulun içinde olmamıza rağmen.Böyle bir araya gelsek ebru Cessie ben bence çok güzel eğleneceğiz ama kader.Görkem'i de özlüyorum mesela.Hem de çok...Öyle işte onlar gidince hiç hoş şeyler olmayacak okulda.Of daha da üzüldüm şimdi!

4 Ekim 2011 Salı

''Kadınlarımız''




Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizliyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız :
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. 



                                                                                        NAZIM HİKMET RAN 


(Osman Şahin'in konuşmasına başlamadan önce okuduğu şiir,burada da bulunsun istedim.)

Osman Şahin Ç.Ü ' de

           Okula gitmedim bugün.Osman Şahin üniversiteye geliyordu panel için.Emine hoca geçen hafta dergi grubundan bir kaç kişinin gelmesini istemişti diğerleri son sınıf olduğu için ayarlayamadılar galiba o yüzden sadece ben vardım.Biraz erken gitmişim oturdum kitap okudum hava çok güzeldi serindi üşüdüm hatta.Son durak diye bir kafa vardı Emine hoca orada bekle beni bir şeyler iç dedi ama ben utandığım için gidemedim.Bir sürü abi abla yani üniversiteli hepsi ben sırtımda pembe çantamla çok dikkat çekerdim.Boy açısından yaşıtları gibi durabilirim ama duygusal olarak hiçte ait değilim oraya.Neyse orada gerilmektense oturur kitap okurum dedim ve okudum çimenlere oturmuş iki abla vardı biri kırmızı saçlıydı kavga ediyorlardı isimlerini bile öğrendim.Uzak olmalarına rağmen çok net duydum her şeyi.Kulaklar büyük olunca ister istemez misafir oldum kavgalarına.
            Panel çok güzeldi.Salon biraz daha sıcak olabilirdi ama neyse.Osman Şahin çok tatlı bir adammış.Çok sevimli bir gülüşü var tam bir dede.Ve de çok bilgili biri,enerjik,dolu dolu...Hep ayakta konuştu mikrofon istemedi,gerçekten de sesi tüm amfiye yetti.Nazım Hikmet'in Kadınlarımız şiiriyle başladı konuşmaya.Kadınlara değer verilmesi gerektiğini,onların sürekli ezildiğini vurguladı hep.Farkındaydı belki bilmiyorum ama tam bir feministti sanki.Ya da ben öyle olmasını istedim.Çok güzel alıntılar yaptı kendi sözleri de çok güzeldi en çok şu sözünü sevdim çok şirin geldi.'insanın boyu okuduğu kitapların boyu kadardır o yüzden okuyun kitap kalıcıdır bozulmaz çürümez sebze değil ki bu bozulsun' Yazarların genel özelliklerinden bahsetti.Yazarların acıyla bütünleştiği için yazar olduğunu öne sürdü haklıydı da.Bazıları bunu kişisel ve fiziksel bir acı olarak algıladı o yüzden yani acı çekemeyen yazamaz mı dediler.Osman Şahin' de çok güzel bi örnek verdi.Tolstoy zengin bir konttu.Açlık çekmedi,sefalet görmedi.Ama sefalet çekenleri gördü ve onların acısını hissetti o yüzden de yazar olabildi diye bir açıklamada bulundu.Kısacası çok güzel bir paneldi.Orada bulunmam benim için gerçekten büyük şanstı bana çok şey kazandırdığını düşünüyorum.Bu yüzden her şey de olduğu gibi burada da bana yardım eden hocama bir kez daha teşekkür ediyorum ve buradan söz veriyorum yazdığım ilk kitabı ona adayacağım...

2 Ekim 2011 Pazar

mimli evlilik.

          Tam yazı yazamıyorum diye inlerken Cessie'nin beni mimlediğini gördüm.Hem de çok önce mimlemiş de ben görmemişim aman tanrııım! Ayıp oldu tüh tüh vah amanın oy neyse...Konumuz nasıl bir evlilik hazırlığı ve töreni istediğimiz.Cessie yorumunu yapmış doğru da söylemiş.Tam bir evlilik karşıtı olan ben nasıl bi evlilik töreni isterdim.Şimdi karşı olduğum için istemezdim,ben evlenmek de istemezdim ama olur da kafama saksı falan düşer ya da ben böyle kör kütük aşık falan olurum anca o zaman belki düşünebilirim evlenmeyi.Aşka da inanmam ayrıca o da ayrı bir tartışma konusu.Bence evlilikten daha gereksiz bir şey varsa o da düğünler...Tüm akrabalar toplaşıp süslenip püslenip neden benim evlenmemi izliyorlar?Bunu hep merak etmişimdir.Böyle bir şeye gerek olduğunu düşünmüyorum hiç tanımadığım tanısam bile anlaşamadığım insanların sırf ben evleniyorum diye oraya gelmek zorunda olmaları çok acı.Tüm dünyaya ben evlediiim bakın akşam ne var gibi bi teması var bi kere düğünün çok iğrenç!Oraya gelen herkesin bunu bilmesi de çok iğrenç ve bunu burada yazmamda çok iğrenç...!O yüzden kapatıyorum konuyu.Evlenirsem de öyle davul zurna gelmesin kimse halay çekmesin düğünümde, mümkünse de 10 kişi geçmesin davetliler.Arkadaşlarım ,kuzenlerim falan biz kafamıza göre eğlenelim gençler olarak :P kocaman kabarık bir gelinlikte giymem sade elbisemsi bir şey olsun yeter ha bi de mümkünse eski dönemleri çağrıştırsın. Müstakbel damatta takım elbise giymesin çok kasıntı duruyor böyle farklı iki renkte pantolonla ceket giysin işte ne bileyim.İskele de olsun bir de düğün 10 kişilik bi grup zaten sığarız oraya garson falan da olmasın biz yaparız.Bir yere bağlı bi iskele de olmasın terk edilmiş olsun.Böyle işte...Şimdi yazarken tekrar düşündüm de gerçekten saçmaymış...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Kaktüslere yolculuk

       İlk haftayı geride bıraktık.Buğulu olan düşüncelerimi yavaş yavaş netleştirmeye başladım.Özellikle de bu hafta sonu.Dün tarama testinden berbat bir net yaptığımı öğrendim.Zaten bir hafta boyunca minik bir bunalımdaydım bir de test sonucunu öğrenince içinde bulunduğum bunalım 8'e katlandı.Çok kötü değildi falan filan deyip kendimi ya da sizi kandırmayacağım.Bana göre tam bir fiyaskoydu! Kendimi uzun süredir o kadar aptal hissetmemiştim.Hiç bir şekilde avutulmak istemiyordum artık,avutulmalar geçiciydi.Benim kalıcı bir çözüme ihtiyacım vardı.
        Boş derste Akay'la uzun uzun konuştuk.Her an yan yana olmamıza rağmen uzun zamandır bu kadar çok konuşmamıştık ya da dertleşmemiştik diyeyim.Koridorun köşesine yere oturduk.Benden beklenmeyecek bir hareketti evet genelde yerler kirli olduğu için oturmam ama o gün cumaydı her şeyin yıkandığı gündü o yüzden oturmamda bir sakınca görmedim.Hem o tozları umursayacak bir durumda da değildim zaten...Yalnız koridor bizim dertleşmemiz için tam bir ortam hazırlamıştı sanki.Koridorun diğer sonuna doğru olan lambalar yanarken bizim oturduğumuz bölümdeki lamba yanıp yanıp sönüyordu korku filmlerindeki gibi.Gayet depresif bir hava katıyordu ortama.Karanlık boş bir koridor,patlamaya çalışan bir lamba ve yere oturmuş iki öğrenci...Böyle bi ergenlik bunalımı dizisi olurdu o an bizden!Skins gibi ...Yeni takıntım olur kendileri...
          3 ders boyunca hocamı aradım.En son o gün dersinin olmadığına inanmışken bizim karanlık koridorumuz da gördüm onu! Çok mutlu oldum.Konuşmak istediğimi söyledim.Hemen bir şeyler ayarladık.Neredeyse 3 saat boyunca konuştuk.Benim tembelliğim hakkında.Söyledikleri çok mantıklıydı.Ve hiç bir şekilde yargılamıyordu.İki yol koydu önüme ve o yolların her birinde nelerle karşılaşacağımı anlattı.Dinledim notlar aldım.Bunların hepsini hafta sonu detaylı olarak düşünmemi istedi.Düşündüm ve 11 sayfalık bir şey yazdım.Yeterli mi bilmiyorum hala da düşünmeye devam ediyorum.Karar verdiğimde oturup beraber ders programı yapacağız.Başarısız olmanın getireceklerini hiç bu kadar ayrıntılı düşünmemiştim.Gerçekten şaşırtıcı sonuçlar çıktı.Ya da sıradan bir üniversitede nasıl bir ortam da olacağımı neler yapıyor olacağımı hiç hayal etmemiştim.Sanırım bazenleri düşünmeye bile üşeniyorum! Bundan sonrası kesinlikle farklı olacak.Neden bu kadar şaşkın olduğuma anlam verememiş olabilirsiniz.Doğal.Ufak bir açıklama yapayım sizin için.Gerçeklerden bu kadar uzak olduğunuzun farkına varıp birden onların içine düşünce kendinizi yumuşak bulutlardan yer yüzündeki kaktüs dolu bir çölün içine düşmüş gibi hissediyorsunuz ve o an duyduğunuz şey acıdan önce şaşkınlık oluyor.Çünkü aslında siz gökyüzüne bakarken orada olduğunuza inanıyorsunuz ama aslında sadece olduğunuz yerden oraya ulaşmayı bekliyorsunuz.Tıpkı benim gibi.!

19 Eylül 2011 Pazartesi

Lalala!

       Lalala! Bugün okulun ilk günüydü ve ben duştan yeni çıkmış bornozlu halimle blog yazıyorum.Tek blog yazacak zamanım onun dışında bilgisayar da blog yazmak yerine dizi izliyorum.Skins'e sardım bu aralarda.Çabucak da ilerledi normalde bir diziye başlayınca 5 günde 2 bölüm ilerleyebiliyordum.Ama bunda durumlar değişti iki günde 5 bölüm! İyi gidiyorum sanki! İşte yazılılar başlayana kadar bitirmiş olurum hepsini diye tahmin ediyorum.Akay hep bahsederdi geçen sene bu diziden ben ilk bölümünü izleyip bırakmıştım meğersem bir güzel diziymiş.1sene daha büyüyünce anladım galiba! Neyse bugün iyi sayılırdı tek kişiyle kavga ettim kavga da değil de tartışma illa olur böyle muhalefetler ağız dalaşı falan...Onu da suçlamıyorum kendimi de...Kafama da takmadığım için huzurluyum.Kendi halinde kabuğuna çekilmiş minik Ayşe olarak çıkacağım bu sene karşınıza.Sınıfta sesi soluğu çıkmayan,varlığı yokluğu bir kızçe olacağımda! Buna ben bile inanmıyorum gene susar susar bir yere bir konuya burnumu sokar konuşurum.Ah ah ne diyiim! Cemile'yi Ebru'yu falan çooook özlemişim hiç göremedim onları tatil boyu...Okulun tek iyi yanı bu ya zaten! Onların son senesi bu yıl ne yapacağım onlar gidince! Hele de Akay gidince!!! Ben de okul değiştiririm heralde! neyse işte okul okuldur başladık gidiyoruz bir gün eksildi bileee!

16 Eylül 2011 Cuma

Çingene

          Tüm aile içimde bir çingenenin yattığı konusunda hem fikir!Renkli şeyleri çok severim,takı takmaya bayılırım en son da 9.sınıfta delirip ben çiçekçi olacağım diye bağırıyordum.O zaman kesinleşti içim de bi çingeneyle yaşadığım.Küçükken ablam hep dalga geçerdi seni sepette bulduk bize benzemiyorsun bak aynaya derdi.Acaba doğru mu? Yoksa beni bir çingene sepetinde mi buldular...Belki de Bulgar çingenesidir ailem!!İçimdeki çingene genlerini seviyorum! Deli gibi takı takmayı çok seviyorum,rengarenk dolaşmayı da...!

15 Eylül 2011 Perşembe

Kendim

''Kendim kalmak için intihar edebilirim
 Sonsuzca kendim kalmak için
 Ama kendim kim''
                                                                 Ataol BEHRAMOĞLU

13 Eylül 2011 Salı

ölmeden öncekilerin mimi!

     Cessie beni gene mimlemiş bir de güzelce laf sokmuş sağolsun.Normalde de yazıyorum Cessie...Tamam pek ilgilenemiyorum ama neyse tamam.Bu konu da çok hoş...Çoğu kez düşünmüşümdür üstünde...Ölmeden önce yapmak istediklerimin listesi...
1-kitap yazmadan ölmek istemem,öldükten sonra da kitabımın değerinin bilinmesini isterim.
2-saçlarımı kısa kestirmeden ölmeyeceğim bu kadar net!
3-saçlarımı mavi,pembe,mor,yeşil gibi çeşitli renklere boyatmadan ölürsem çok ağlarım!
4-Virginia'nın yaşadığı şehri,evi,odasını,intihar ettiği Ouse Irmağını,onun yaşayan herhangi bir akrabasını görmek isterim.Giydiği kıyafetlere dokunmak,kendi el yazısını görüp incelemek isterim.Mümkünse bir de onunla ilgili kitap yazmak,sonrada Ouse'ye atlayıp yüzmek isterim.Sanırım ben aşığım bu kadına neyse kısmet...!
5-Antartika da küçük bir süreliğine yaşamak hoş olurdu ölmeden önce...
6-Bulgaristan'a - memleketime- gitmeden ölürsem beni Tırgovişte'ye gömün!
7-oyuncu olup mühim bir oyunda oynamak çocukluk hayalimdir ölmeden yapsam güzel olacak.
8-festivaldeki tüm oyunlara bilet bulamazsam bu sene öldürürüm kendimi!
9-tüm kitapları okumadan öleceğim bu yüzden yazmıyorum hani kandırmayalım kendimizi.Biraz daha makul bir şekilde okumak istediğim tüm kitapları okumadan ölmeyeyim desem hoş olur.
10-Radiohead'i canlı canlı 4 5 kere dinlemeden gitmeyeyim buralardan.
11-Dandy Warhols'u da bir dinleyip gideyim.
12-Birde Marilyn Manson'ı dinleyeyim canlı canlı, kafa sallayayım bağırayım çağırayım stress atayım sonra ölebilirim huzur içinde.
13-Boğazda düzenlenen (tam olarak bilgim olmasa da) yüzme yarışlarına katılmak heyecanlı olurdu.
14-tekne de yaşamak hatta orada ölmek istiyorum.
15-minicik bir kulübem olsun  böyle çayırda bayırda yakınında da bir göl orada huzur içinde yazlarımı geçireyim insanlar denizde yüzerken ben kulübemin yanındaki minik gölde yüzeyim isterim.
16-bir kedim olmadan ölmek istemiyorum!
17-sutopunda altın madalya kazanıp 1.ligi görmeden de gitmem buradan!
18-feminist kuruluşların yanlarında bulunmadan da gitmem,8 mart eylemine katılmadan da gitmeeeemmm!!
19-takımımla beraber yolun ortasında halay çekmek istiyorum bu olması en muhtemel şey!
20-tüm arkadaşlarımla beraber sorunsuz bir gün geçirmek çok muhteşem olurdu.
21-2 metre boyunda basketbolcu,geniş omuzlu bir sevgilim olmadan ölürsem huzur içinde uyuyamam!
22-sırt çantamla 3 5 ülke gezmek istiyorum
23-böyle yardıma ihtiyacı olan minik yerlerde öğretmenlik yapmak isterim bunun bir de yurt dışı versiyonu varmış o da olursa uçarak giderim buradan.
              Daha da bulurum ama yeter artık biraz fazla oldu.Gözüm korktu!

Gavur İzmir!

      İzmir'den dün sabah 5'te döndüm normalde 13 saatlik olan yolumuz 17 saate çıktı.Minicik minibüsü yaşam alanına çevirdik 13 kişi+hocalarımız(3) Bu yaşam alanına çevirdik sözü de İrem'e ait.Ben hiçbir turnuvada bu kadar eğlendiğimi bu kadar huzurlu ve mutlu olduğumu hatırlamıyorum.Daha doğrusu gittiğim hiçbir gezi beni bu kadar mutlu etmemişti.Turnuvanın sonucu bizi pek mutlu etmese bile iyiydi hoştu güzeldi.Çok da kötü değildik 3. olduk.Tedaş'ı ilk devre yenmiştik bu devre yenildik.Paso şandel attılar ve ben paso o şandelleri yedim.Maçtan sonra herkes ağlamaklı oldu ,sonra da dayanamadı ağladı zaten.Ben çıkar çıkmaz ağladım hocamın yüzüne bakamadım bir müddet.Hepimiz vicdan azabından ölecek seviyeye geldik.Hocamız bağırıp çağırsa dövse rahatlayacağız ama adamdan ses çıkmıyor neyse biz içimize kapanıp yola çıktık ilk 2 3 saat kimse konuşmadı uyudu.Yemek molası verdikten sonra açıldık hepimiz.Saçma saçma videolar çektik,güldük eğlendik nasıl anlatayım ki şimdi burada! Ufak tefek kavgalar oldu da artık alıştık biz ona.Onun olduğu her yerde tartışma vardır zaten problem çocuk!!Of of şimdiden tüm takım arkadaşlarımı özledim o çile çektiğimiz bir türlü sığamadığımız minibüsümüzü bile özledim.Yemekleri berbat olan,adıyla özdeş Mini Otelimizi bile özledim.O pisliği bile özledim.Elde çamaşır yıkamayı duş sırasına girmeyi,oda oda gezip şampuan,diş macunu vs aramayı....! O kadar alıştım ki buraya alışmak zor oldu bu sefer de!Ezgi olmadan uyuyamaz oldum onunla o abuk muhabbetleri yapmadan uykuya daldığımda eksiklik duyuyorum. Yazmıştım zaten İzmir'e gitmek istemiyordum.Ama iyi ki gitmişim! Tüm takım üniversite hayallerini İstanbul'dan İzmir'e taşıdı.Şehir zaten güzeldi bir de takımla olunca daha da bir güzel oldu!
             Gelelim Gavur İzmir'e bu kadar huzurlu ve saf bir şehir olamaz! 9 eylülde maçtan çıktıktan sonra akşam Kordon'a gittik.9 Eylül kutlamaları var kocaman bir meşale yakmışlar Cumhuriyet Meydanı'na.Bir sürü insan gezip duruyor.Bizde büyükçe bir çimenlik bulduk oturalım dedik.Bir baktık bir gurup 4 5 abla 1 tane abi darbuka çalış şarkı söylüyorlar.Bizde takımca oynamaya,şarkıya,türküye çok meraklıyızdır.Şarkılara eşlik ettiğimizi görünce yanlarına çağırdılar.Kocaman bir halka oluverdik.Bir çift geldi sonra onlarda oturuverdi.Markete giderken sanki kırk yıllık dostuymuşuz gibi hepimize bir şey isteyip istemediğimizi sordu.Şaşırdık tabii! Bu kadar sıcak insanları bir arada görmemiştim.İnsanlar birbirlerini tanımadan da güzelce sohbet edip eğlenebiliyormuş.Hele de İzmir'deki insanlarla...Boşuna Gavur dememişler İzmir'e...Böyle İngiltere havası var hafiften sokaklarda ve insanlarda...Park yerleri de solda üstelik!Benim gibi sakin biri için İzmir biçilmiş kaftan! Orada okumak isterim,hiçte şikayet etmem işime gelir hatta!
             Bir de bir şeyi fark ettim.Ben normalde lunaparklardaki aletlerden korkarım ama takımla olunca binmediğim alet edevat kalmadı.Kendime inanamadım! Normalde tırtıla bile binemezken hem Antep maçında hem de İzmir maçında inanılmaz oyuncaklara bindim.En güzelleri İzmir'dekilerdi.İzmir'i tepetaklak da gördüm öyle bile güzeldi.Anlat anlat bitmez işte...! Hem burada ne kadar anlatsam da az...Kısacası çok mutluyuz!

       

8 Eylül 2011 Perşembe

Erkek gibi mim!

     Cessie beni mimlemiş ondan başka da mimleyen yok beni zaten.Mutluyum sanki beni buraya adapte etmeye çalışıyor.Çok ince biri...Neyse bu mimin konusu şu: Bir gün için karşı cinsin bedenine girseydik ancak ruhumuz ve beynimiz aynı kalsaydı ne yapardık?Ben kesinlikle eve girmezdim sabahtan akşama ,akşamdan sabaha sokakta dolaşır dururdum.Laf atmalara maruz kalma derdi yok tecavüze uğrar mıyım korkusu yok! Ne rahat olurdu...!Hatta mızıka falan çalardım sokakta.Islık çalarak ellerim cebimde yürürdüm.Motorum olurdu onunla gezerdim hız falan yapardım.Sonra nerede bir spor faaliyeti varsa ona gider izlerdim bağırır çağırırdım! En çok da ADS maçına gitmek isterdim Şimşekler grubuyla beraber yırtınıp bağırmak futboldan ciddi anlamda anlıyor olmak hoş olurdu sanki... Ha birde erkek muhabbeti yapardım bir kaç insanla bakalım neler konuşuyorlar.Kadınlara hakkında ne düşünüyorlar.Ufak bir casusluk yapardım işte =) Ama eğer kimin bedenine gireceğimizi kendimiz seçseydik işte ben o zaman Michael Phelps'in bedenine girerdim.Bir gün de olsa onun gibi yüzmek inanılmaz olurdu.O kadar güzel bir bedene sahip olmakta ayrı bir şey zaten...Erkek olmak kadın aklımla çok eğlenceli olurdu.Çünkü biraz daha rahat ve özgür olurdum.Çevrenizde bacaklarınızla ilgilenen insanların olmaması hoş olurdu üstelik bacaklarınız güzel bile değilken...=) Şunu da belirmek istedim bu yazıyı yazmak çok eğlenceliydii! cessie'ye bir sürü kalp!

İzmir'e son 3 saat.

     Buradaki son 3 saatim...İzmir'e maça gidiyoruz.Tüm takımın içinde bir sıkıntı var kimse gitmek istemiyor.Saçma garip bir heyecan var içimizde.İsteksiz,ürkütücü bir heyecan.Otobüsle gidiyor olmamız da etkili olabilir bunda.Uzun yol 13 saatlik molalar falan derken 14 saati bulur eminim.Haberlerde duyduğumuz kazalar  yeterince korkutmuş hepimizi.Bir de yalnız gidiyoruz yanımızda ailemiz olmadan yeri geldiğinde asileşip ailelerimize bağırıp çağırsak da aslında tüm takım bildiğimiz ana kuzusu...İçimizdeki sıkıntı ya da korku yalnızlığımızdan kaynaklı bence.Ailece çıkılan bir yolculuktan korkacağımızı sanmıyoruz.Çünkü her zaman arkamızı toplayanların yanımızda olduğu için güvende hissediyoruz kendimizi ve arabayı süren annemize ya da babamıza güveniyoruz yeterince...Eşek kadar kızlarız artık hepimiz üniversiteli olacağız yakın zamanlarda en küçüğümüz lise 1 de en büyüğümüz lise sona yeni geçti.Küçük bir yaş ortalamamız yok anlayacağınız.Farklı şehirlerde nasıl okuyacağız hiçbir fikrim yok.Buradan gidip kendi ayaklarımın üstünde yapayalnız bir şehirde okumayı çok istiyorum hayalimdeki üniversite yaşadığım şehirde değil.Ama bu yolculuktan sonra tekrar düşüneceğim sanırım.Ya da gidersem de evimi paketleyip yanımda götüreceğim içindekilerle beraber.Güya büyüdük hepimiz hani?Ancak gerçekten ayrı kalırsak kendi şehrimizden işte o zaman  büyüyeceğiz ...Bize şans dileyin...! Kötü bir şey olmayacak değil mi? Hayır olmayacak !Çok eğleneceğiz ve maçların hepsini alacağız!Tamam artık sakinim...

6 Eylül 2011 Salı

Üç Gine

     Ben ne olacağını bilmeyen ruhen minik ama bedenen kocaman bir kız çocuğuyum.Gözlerim şiş uykudan yeni uyanmışcasına yazıyorum işte burada.Her şey olmak istiyorum her şeye karışmak.Dil okuduğum halde sosyal bilimleri de bilmek istiyorum.Tarih ,felsefe,psikoloji,sosyoloji hepsini okumak istiyorum.Maymun iştahlının tekiyim aslında.Herkesin yanında olmak ama gene de yalnız kalmak istiyorum.O kadar zıt şeyleri aynı anda istiyorum ki!Benden adam olmayacak sanki...Hep burada bilgisayarının başında saçma sapan her yere yazılar yazan yalnız biri olacağım.72 tane kedim olacak minicik kutu gibi bir evim.Evde değil kulübe ya da harabe...Belki de eski püskü bi tekne de yaşarım.Gün gelir takıntım yüzünden kendimi çamaşır suyuna batırır zehirlenirim.Yıkamaktan soyulur belki tüm vücudum.Ama ben gene de yalnız olurum.Hiç bir şey olamadan yalnız ölürüm hem de o kadar sene temizlik için kendimi harap etmeme rağmen kedi pisliği içinde bulurlar beni ya da o kadar çok zaman geçer ki tanınmaz hala gelirim.
     Durup dururken nereden aklıma geldi bu kötü senaryo bilmiyorum.Durup durup gelir zaten arada bir.En iyi yaptığımı düşündüğüm şey de tökezlediğim için bunları düşündüm belki.İlk defa Virginia'nın bir kitabını okumak beni çok yordu.Üç günde 20 sayfa okuyabildim ve şu an kitabı elime alamıyorum.Diğer kitaplarını da bir oturuşta okuyamazdım belki ama bu kadar da uzun sürmezdi ya da hiçbiri bu kadar yormamıştı beni.Adını merak ettiyseniz Üç Gine...

amaçsız

     Dün dersten sonra antrenmana gittim.İki haftalık minik bir tatildeydi havuzumuz.Çok özlemiştim yüzmeyi,arkadaşlarımı...Neyse havuza girdik ama yüzemiyoruz ne nefes kalmış ne kondisyon ne güç deyim yerindeyse hiçbirimiz kıçımızı kaldıramıyoruz.Ama tabi yüze yüze açıldık.Hep böyle olur zaten iki hafta gitmeyip suya cup diye girince önce kendini bir hatırlatır der ki:bak ben emek isteyen bir sporum öyle uzun süre gelmeyince böyle olursun ona göre ayağını denk al.!Biz de korkudan depar atarız tabii.Isınma bittikten sonra alışırız.Eskiye döneriz,güzel olur...Takım arkadaşlığı da farklı olur herkes dışarıda olduğundan daha rahattır.Çok gülünür çok da ağlanır.Maçlardan sonra bi çok arkadaşımın sinir krizi geçirdiğini bilirim! Hele bir tanesi dolabı yumruklamıştı!!Her şeye rağmen güzeldir takım olmak spor yapmak falan filaaaan! Perşembe günü de İzmir'e gidiyoruz maça! 13 saatlik yolda neler olur neler...Tek bir takımı yenersek 1. olup 1.lige çıkıyoruz! yeter artık 3 senedir gümüş madalya almaktan bi hal olduk! öyle şeyler işte...

3 Eylül 2011 Cumartesi

Daha Şirin Bir Yazı...

     Ben olsam olsam Sakar Şirin olurum...Daha bu sabah bayram için alınan kocaman bir kutu çikolatayı devirdim içinde bir tane bile kalmadı hepsi yere döküldü.İçim acıdı.Çok güzel çikolataydı hepsi.Bir kere de bilgisayarın kablosuna ayağım takılmıştı bilgisayarı düşürmüştüm bataryası çıkmıştı kafamı çevirim baktığımda bilgisayar parça parçaydı.Geri dönemedim gittim sakin sakin çalan kapıyı açtım sonra geri geldim.Çıkan parçaları yerleştirmeye çalıştım,yerleştirdim de.Sonra açtım arkadaşlarımla kaldığım yerden konuşmaya devam ettim.Bu rahatlığım ve umursamaz tavırlarımla da Uykuyu Şirinim biraz da.Uyumayı da çok severim zaten.Herkes bilir.Tenesüflerde kafamı sıraya koyar hemen uykuya dalarım bazen ben de şaşırıyorum bu kadar hızlı uyumama.Ablam benim umursamazlığımdan şikayet eder hep.Bir ben şikayetçi değilim bu durumdan.Suya sabuna dokunmayan bir insanım evde.Ufacık şeyler için strese girmektense uyumak daha cazip geliyor bana...Küçükken de annem bana Somurtkan Şirin derdi.Gerçekten de dep somurturmuşum.Şimdiki halimin tam aksine.Tüm küçüklük resimlerimde suratım asık kaşlarım açtık ters ters bakıyorum.O zamanlara dair tek hatırladığım şeyse yerde gördüğüm asma yaprakları,halı desenleri...Suratım hep asık olduğu için sürekli kafam önde gezerdim.Böyle de bir çocukmuşum işte...Olamayacağım tek şirin ise kesinlikle aşçı şirin.! Obur şirin olabilirim.Seve seve yerim pastaları ama gel pasta yap derlerse oradan koşarak uzaklaşırım.Ki zaten bu sakarlıkla bana pasta yap diyecek olan insan evladının yaşadığını  sanmıyorum.

2 Eylül 2011 Cuma

Temizlik günü

Saat daha 19.30 ama ben uykusuzluktan ölmek üzereyim.Gözlerim çok ağrıyor ve büyük ihtimal kırmızılar şu an...Hayatım da bu kadar çok toz almamıştım.Sabah erkenden kalkıp dayımları yolcu ettikten sonra temizliğe giriştik ablam,annem ve ben.Tüm odaların tozunu ben aldım ki benim toz almam öyle görünen yerlerle sınırlı değildir OKB yazısından bilmeniz gerek...Silmediğim köşe bucak delik kalmadı.Şimdi oraların toz olduğunu gördüm ya artık her temizlikte bu yaptıklarımı yaparım dayanamayıp! Önceden en azından sadece kendi odamın tozunu alıyordum o bile beni helak ediyor.Çünkü her temizliği bahar temizliğiymiş gibi yapıyorum.Umarım bünyem bu olaya tepki göstermez.Ellerimin içi soyuluyor iki haftadır.Bilmiyorum neden.Çok yıkamaktandır diye kızıyor arkadaşım.Sanmıyorum hem öyle olsa bile yapabilecek bir şeyim yok.Neyse...! Sonra taşınan bi arkadaşım var benim.Öğlende ona yardım etmeye gittim.Tüm pencerelerin tozlarını aldım sildim.Maşallah pek de pencere vardı sil sil bitmedi.Kulak temizleme çubuğu götürmeyi unutmuşum yoksa onlarla küçük yerlerin de tozunu alacaktım.Kısmet arık ona söylerim o alır tozunu.Hiç oturmadım pek bi hareketliydim bugün.Şimdi çok yorgunum aslında çok da yorgun değilim sadece uykum var,uykum olmasa gezinirim gene etrafta.Antrenmanları da çok özledim.Hareket etmek istiyorum...! Ama şu an değil...Yazmak istediklerim daha bitmedi enerjimi toplayıp uykumu alınca görüşmek üzere...!

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Arabalar 2

       2 gün önce Efe ve ablamla Arabalar 2'ye gittik.İlkine de ablamla gitmiştim.Çok hoşuma gitmişti.Bu seferki hakkında bazı şüphelerim var.Sanki biraz fazla büyük işi olmuş.Yani üçkağıtçılık,intikam ve ölümden bu kadar bahsetmesi beni biraz rahatsız etti.Çünkü salon çocukla doluydu.O kadar sevimli karakterlere yakışmayacak  bazı hareketler vardı.Her ne kadar IMDb yüksek sayılacak bir puan da verse ben pek güzel bulmadım.Salona 16 yaşında olarak girmedim çünkü Efe gibi 10 yaşında oturdum o koltuğa ve 10 yaşındayken algıladığım şeyler biraz kötüydü.Çizgi filmlerde bile düşmanların ve silahların olduğunu gördüm.İntikam almak için araba öldüren vinçler vardı.Kıskançlık duygusu tavan yapmıştı.Rekabet ve hırsın kötü yönleri gözler önüne serilmişti.Sonunda her şey tatlıya bağlansa da başlardaki öldürme sahneleri ve küçük yalanlar benim hoşuma gitmedi.Belki ben fazla hassas karşıladım bu durumu.Belki küçük bir çocuk filmden kötü şeyler anlamamıştır.Bilemiyorum.Sadece şiddete aşırı derece de karşıyım.Şiddetin çizgisi,gerçeği olmaz diye düşünüyorum.Göz önünde bu kadar bulundurulmamalı.Haberler ve gazeteler yeterince şiddet dolu bir de bunu beyaz perde de çocuklara izletmeye gerek yok diye düşünüyorum.

28 Ağustos 2011 Pazar

Hadi bi bakalım.

evet alakasız başlıklar koymayı seviyorum.Az önceki başlık öykü ismi gibi oldu.Biraz bu konu üstün de yorulursam belki gerçekten olur.'Ketum ve Çocuk' cidden hoş geldi bir de kulağıma.Mistik bir havası var sanki.Ketum'u bildiğimiz anlamıyla düşünmediğimiz sürece... Bakalım bunun başlığı ne olacak.

Ketum ve çocuk.

Bizim buralarda bir deyim vardır bilir misiniz bilmem.Ortalık elli altıya gidiyor derler.Aynı durum bizim evde de mevcut şu an.Bursa'dan dayımlar geldi.10 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğimi bir oğulları var.Severim keretayı o da beni çok sever.Herkesten çok bağırmama rağmen nedense sever beni,ara da dinler falan.Şu an annemle saklambaç oynuyorlar.Çığlık çığlığa hem de...Annem de inanılmaz neşeli şu an! Annemin bu hallerini çok seviyorum saçma saçma şeylere çocuk gibi nasıl gülüyor görmeniz lazım! Neden hala çocuk kalmak istediğimi ve çocuk gibi davrandığımı şimdi anlıyorum.Annem de çocuk çünkü benim!Hani o yaşına rağmen küçücük çocuğu yenince nasıl seviniyor.Gerçekten görülmeye değer.Şu an benim başımda sıkıldım diye inleniyor halbuki daha az önce bitirdiler saklambaç oynamayı biri bu çocuğa ara da sırada oturmanın iyi olduğunu söylemeli.Neyse...Bu enerjiyi nereden alıyorsa ben de istiyorum. Bu seferlik bu kadar...Odaklanamadım çünkü yanım da şapur şupur sprite içen bir çocuk var.Ve balkon da beni bekleyen bir çekirdek aile.Gidip biraz insan içine karışmalıyım.Öyle diyorlar.Ketummuşum.

26 Ağustos 2011 Cuma

OKB

Obsesif kompulsif bozukluk...Ne olduğu hakkında ufak ufak bir şeyler biliyordum,dün biraz daha ilgilendim bu konuyla.Çünkü bilmediğim bir şeyin tedavisini olmak saçma görünmüştü birden.Ne içtiğini bilmeyen bir hastanın iyileşmesinin kolay olduğunu sanmıyorum.Hemen hemen 6 ay oldu bu tip bir tedavi göreli.Öyle büyük bir şey değildi.Küçük takıntılar için küçük bir ilaç.Doktorumun bunun bir hastalık olduğunu söyleyene kadar haberim bile yoktu bana yaptıklarım çok normal geliyordu -ki hala öyle görünüyor-Bir insanın çok sık el yıkadığı için ilaç içtiğini 3 sene önce söyleseler sadece gülerdim.Aslında yeni bir şey değildi benim hayatım da bu tip takıntılar.Çok öncesinden de varmış şimdi düşününce anlıyorum.Küçükken de çok sık elimi yıkardım her gün duş alırdım.Hastaneler de otobüsler de diken üstünde otururmuş gibi otururdum dokunmaktan tiksinirdim eve geldiğimde üstümde ne varsa çıkarır kirli sepetine atardım.Büyüyünce biraz daha ayrıntılı düşünmeye başladım bu yüzden temizlik alışkanlıklarıma küçük ayrıntılar eklendi.Kapı pencerenin üst tarafındaki minik çıkıntılar,kimsenin boyunun yetmediği dolap üstleri,bibloların kıvrımlarında biriken tozlar,kapının menteşelerin olduğu kenar ve menteşeleri,kapı kulpları,sandalyelerin ayakları,klimanın üstü...Daha da uzar liste...Bunların benim aklımda yer alması mı beni ilaç içmeye sürüklüyor.Bana hiç mantıklı gelmiyor.Hani bence diğerleri de düşünüyordur.Düşünmüyorlarsa bile düşünsünler hatta gidip kapı üstlerine baksınlar ne kadar da iğrenç görecekler...Ama opsesif olmasınlar.Niye bunlardan bahsettiğim hakkında en ufak bir fikrim yok aslında.Sadece bir fikir yürütebilirim;bugün evdeydim dışarı çıkmadım ve temizlik yaptım akla hayale gelmeyecek yerleri sildim,temizledim.Sonra da yorgunluktan uyuyup kaldım.İki gün öncede dışarı çıkmamıştım o zamanda masamı düzenlemiştim tekrar tekrar ve tekrar! Dağınık değildi aslında neden bir daha topladığımı bilmiyorum ama şimdi daha güzel oldu.Ben fazla rahatsız değilim bu konuda aslında memnum bile sayılırım.Belki de yanılmıştır o ilacı vermekle.Sanırım biraz da korktum dün araştırınca.Şu an kendimi aklamaya çalışıyorum,anlayın...
         

26 Temmuz 2011 Salı

ilgisiz

     Sofie'nin Dünyası'nı okuyorum.Elimden de düşüremiyorum.Okumadığım zamanlar hep aklımda duruyor.Felsefenin bu kadar eğlenceli olduğunu bilseydin daha önce ilgilenmeye başlardım.Daha çok bilgisizim ama Sofie bitsin daha okumam gereken bir sürü kitabım var hızlı okusam hepsini yetiştiririm.Sonra aynı yazarın İskambil Kağıtlarının Esrarını okuyacağım.Heyecanla kitapları okuyup bitirmemi bekliyorum.Tabi bu sırada bir iki derin araştırmalar peşindeyim birine doğum günü hediyesi yapmak için.Öyle şatafatlı büyük ya da pahalı bir şey olmayacak sadece onu gerçekten etkileyecek bir hediye olacak her zaman yanında olabilecek bir hediye...Buna da en uygun kitap bence ki zaten o da çok sever kitapları...Ona benzer güzel bir şey ayarlayacağım işte umarım bulabilirim onları...Böyle şeyler işte...Bir defterimi daha bitirdim yenisine başladım.Bir sürü defter oldu nasıl yazdım ne yazdım hiçbirini hatırlamıyorum.Tuhaf...Zaten Sofie'yi okuduğum zamandan beri bir tuhaflık var üstümde.Farklı tespitlerim var onları da paylaşacağım ama şu an çık sıkıldım.Çünkü çok ilgisiz bir yazı oldu.

anlamsız başlıklar koyarım hep.

Uzun zamandır yazmadım bir gireyim bakayım belki bir şeyler aklıma gelir de yazarım diye açmaya çalıştım blogumu ama şifremi unutmuşum.Neyse düzelttim zaten sürekli karıştırıyordum şimdi daha iyi oldu.Çok ta uzun sürmedi değiştirmem şaşırıyorum bu aralar kendime.Teknolojiye alışıyorum yavaştan.Mesela artık albüm indirebiliyorum hemde düzenli bir şekilde.Guns N Roses 'ın diskografisini indirdim mesela vuuuu!! Sonra Efe'nin psp sinden God of War oynadım !! Oyun cidden eğlenceliymiş yani oynadığım günden beri aklımda.Zor tutuyorum kendimi tekrar oynamamak için.Çünkü bir alışırsam bir daha elimden düşürmem.Psp almayı bile düşündüm.Ama yok almam.Sanaldan ne kadar uzak o kadar mutlu...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Arkadaş günü.

Güzel bir gündü.Yavaş başlayıp sonradan açılanlardandı. Uzun zamandır görüşmediğim,konuşmadığım arkadaşlarımla görüştüm,konuştum.Çok iyi geldi.İlk başta akşama doğru Evrimle buluştum.Uzun zamandır görüşmemiştik.Çok iyi oldu çok güzeldi.Evrimle konuşmak ve gezmek gerçekten beni çok rahatlatıyor ve mutlu ediyor.Anlaşabildiğim nadir kız arkadaşlarımdan biridir ve ilkokuldan beri görüşmeyi hiç kesmediğim tek arkadaşımdır pek bi severim.Ardından Dilara aradı.Konuştuk uzuuuun uzuuun.Ben de bu günler sürekli onu düşünüyordum mesaj atmayı falan planlıyordum.Ama Diloloyum benden önce davrandı.Çok özlemişim.Umarım bu sene nerede olursa olsun görüşeceğiz bir şekilde...! Şimdi de Hristo'yla konuşuyorum Fransadaymış  şu an çok sevindim onun adına onu da çok özledim geldiği an buluşacağız.İşte böyle, şu an çok mutluyum.Uykum da güzel güzel geliyor.Uyurum birazdan ve güzel düşler görürüm arkadaşlarımla beraber...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

İlklerin ardından ağıt...

İnsanların hayallerinin peşinden koşması iyi bir şey midir kötü bir şey midir bilmiyorum.İnsanlar saçma hayalleri ya da saçma doğruları uğruna bir çok şeyden vazgeçebilir mi ? Eğer vazgeçiyorsa o kişi salak mıdır yoksa çok akıllı mıdır?Belki de yıllardır aradığımı bulmuşken bundan iki üç çocukça düşüncelerim yüzünden vazgeçiyorum.Bir yanım evet vazgeç iyi yapıyorsun diyor öteki yanım sen tam bir bencilsin ne yaptığının farkında değilsin elindekilerin değerini anlamayı beceremeyecek kadar düşüncesizsin diyor. Hangisine inanmalıyım?
     Herkes aklımın beş karış havada gezdiğini söylerdi de inanmazdım.Sanırım artık hak veriyorum onlara.Evet ben özgür olmalıyım kimseye hesap vermemeli,kimseden izin almamalıyım,kimseye bağlanmamalıyım.Bu yüzden de kimseden kopmamalıyım.Bağlanmak demek benim için bir şeylerin başlanıcı değil sonu demek.Artık o kadar ürkütücü geliyor ki birilerine bağlanmak,onu sevmek...Doğrudan aklıma ayrılığı,uzaklığı,unutuluşu ve özlemi getiriyor.Hiçte öyle göründüğüm gibi toz pembe gözlüklerim yokmuş aslında benim.
        Feministliğim,özgürlükçülüğüm,çocukluğum hepsi bir anda saçma geldiler gözüme.Az önce tüm bu (sözde) sebeplerden dolayı ilk sevgilimden ayrıldım.Bilmiyorum neden yaptım.Belki biliyorum sadece çözemiyorum.Her şey çok tesadüfi başlamıştı ve gayette güzeldi.Sıradan bir başlangıç değildi.Güzel gidiyordu benim her huysuzluğuma katlanabiliyordu.Aradığım her şeye sahipti.Güzel günler geçirdik.Tatilimin hatta hayatımın en ilginç ve en güzel günleriydi.İlkti bir kere o unutamam ki...Çok özleyeceğim onu...Ben biraz daha birine bağlanabilen bir insan olsaydım ya da daha az inatçı her şey güzel devam ederdi.Şimdi de güzel ama işte...
        Geçmişin getirdiği abuk kurallar ve alışkanlıklar olmasaydı şu an her şey farklı olurdu.Hem benim hayatımda hem de diğer kadınların hayatında...Keşke kadınlar bu kadar sindirilmeseydi.Ne alaka demeyin. Beni bunları yazabilecek ve yaşayacak kadar etkiledi. Belki düşününce sizi de etkiler bilemiyorum.

7 Temmuz 2011 Perşembe

uçan peçete...

Uçan peçetelerin peşinden koşanlardanım ben.Çizgilere basmadan yürüyenlerden değil, çizgilere basarak yürüyenlerdenim.Balonum uçup kaçınca mutlu olanlardanım.Evcil hayvanların evden kaçmasına yardım edenlerdenim.Pencereyi açık unutup minik mavi kuşların kaçışlarına ortak olanım.Köpeklerin tasmalarını çalanım.Her çukurun içine Alice bulmak için bakarım.Her kayan yıldızı Peter Pan sanarım...Karanlıktan korkmam cadılardan korktuğum kadar...
      sonra da canı sıkılınca böyle saçmalayanlardanım! öf! olmuyor işte burada böyle ucube yazılar yazamıyorum artık-.-'

17 Mayıs 2011 Salı

Yazsız kalın...

Madem geri dönmeye karar verdim o zaman konuşayım birazcık.Çok şey birikti.Nedense buralara yazı yazmaya hep büyük bunalımlardan sonra karar veriyorum içimdeki saçma boşluğu dolduruyor sanırım bilmiyorum.İşte mayıs ayındayız iki gün önce deli gibi yağmur yağdı ve bugün de deli gibi sıcak oldu.Çok berbat bir hava...Soğuk olsun neyse de sıcak of katlanılmıyor.Bu arada okula gitmemekte ısrar ediyorum devamsızlığım tavan yaptı şimdi gitmiyorum ama eğer okulun son haftası okula gitmek zorunda kalırsam ciddi bir bunalım geçiririm ve bence sağlam çıkamam.Son yazılılar iki hafta sonra kitapların kapağını bile açmadım çok feci rahatım.Bu rahatlığı hep istemişimdir sonun da elde ettim ama pek sağlıklı sonuçlanmayacak haydi hayırlısı...Bu ruh halimin tek sorumlusu havalar!Tam olarak havalar değil aslında;Mevsim. Benim yazla bir sorunum var.Bir mevsim ancak bu kadar yılışık olabilir!Iyyy! nefret ediyorum gerçekten! Her gün güneşli her gün sıcak hobaleey! şeklinde bir tavrı var adamın!İnsan istediği ruh haline bürünemiyor izin vermiyor pislik.Diyor ki güleceksin! Bak bana ben ne güzelim,ışıl ışıl sende öyle olmak zorundasın!Nedenmiş efendim...Ben sen sırıtıyorsun diye Radiohead dinleyip uçamayacakmıyım.Bu ne bencillik canım!Gerçekten bu konuda çok ciddiyim sevmiyorum!İnsanları da kendisi gibi yılışık yapıyor.Herkes gevşedi,tam anlamıyla hemde kimsenin eli ayağı tutmuyor.Okulda oturmak işkence oldu herkes sıraları birleştirip yatıyor feci yani...Ruhen ve bedenen yaz bizi yıktı...!Şahsi görüşüm tabi bu! Ama bence adamın bu öz güveni onun için verilen şenliklerden falan geliyor olabilir hangi mevsim gelirken şenlik yapıldı şimdiye kadar!Hep yaz için...Hal böyle olunca ego ister istemez kabarır tabi...! Yazla çok fena kavga edesim var.Yazsız kalın...!

dönüş.

Buraya en son yazımı şubatta yazmışım.Ne acı...Üzüldüm şimdi.Eskiden ne güzel her hafta yazardım.Şimdi soğudum.Maymun oldu çünkü bu internet işleri aç,kapa,yasakla,serbest bırak...Of yani! Bi rahat edemedik.Bi ara kapandı 22 ağustosta gene kapanabilir ee o zaman neden yazıyorum!!Tekrar alışmak istemedğim için yazmadım aslında.Eğer bi daha alışıp kaybedersem katlanamam.Blogger ilk kapandığı zaman neye saldıracağımı şaşırmıştım.Hayır şu işlerden anlasam gene neyse diyeceğim ama anlamıyorum bi siteye alışınca başka bi siteye alışmak 90lık bir ninenin cep telefonuna alışması kadar zor oluyor benim için.Velhasıl...Şu Bloggerıma dokunmayın arkadaşım.! Bak yaz tatili de geliyor benim bunalım aylarım başlar bi bu eğlencem var onu da koparmayın benden!Tumblr açayım dedim.Vicdan azabı çektim resmen bloguma ihanet ediyorum diye zaten de sevmemiştim hiç...!Çilek Tarlamın yerini tutmadı.Burası güzel...Lütfen sağlam kalsın!

11 Şubat 2011 Cuma

İç hesaplaşma gibi biraz...

     Bugün cuma çok mutlu olmam gerekirdi ama değilim bugün tatilin son cuması, yastayım.! Tatili sevdiğim söylenemez ama okulu sevdiğim de söylenemez.Okulu sevdiğim gerçekten söylenemez.Nefret ediyorum.İğrenç yani gerek yok evden eğitim alabilirim diye düşünüyorum.Dışarı da çıkmam gerekmez öyle olduğum yerden ne güzel olur ...Ellerim de kirlenmez. ''Ev temizdir onun dışındaki her yer kirlidir.''düşüncesinde olduğum için biraz rahatsız oluyorum dışarıda.! Bu da Oblomov'un misafirlerine soğuktan geldin yaklaşma demesi gibi oldu.İçten içe korkuyorum Oblomov olmaktan  çünkü bazen adama özeniyorum ve düşüncelerine hak veriyorum.Çok utanıyorum bunu söylemekten.Adam düşünemeye bile üşenen tembelin teki...Ben öyle olmam diye umuyorum.Yok bence olmam,olmamalıyım! En azından kitap okurum ben, öyle kitabın sayfasını açık bırakıp tozlanana kadar dokunmamazlık yapmam İlya gibi...Ama inanılmaz tembellik yaptım tatilde.Tatilin amacıda tembellik yapmaktır bence ama genede vicdan azabı çekiyorum.Doğru düzgün ders çalışmadım bırak doğrusunu düzgününü bildiğin ders çalışmadım yani dokunmadım hiç bir şeye bi Oblomov'u okudum o da bir türlü bitmedi.Yazı yazmadım doğru düzgün.N'aptım bilmiyorum! Ama bu tatilde ablamla aramız çok iyiydi o yönden mutluyum fazlasıyla...Gezdik,oturduk,konuştuk.Kavga etmeden de konuştuk bu çok büyük bir gelişme! Antreman da yoktu antremanda yapmadım,müzik dinlemedim,film de izlemedim.Aferin bana ya ne iyi yapmışım! Neyse! gerilmek yok canım hiçbir şey yapmak istemedi yapmadım.Sakinim.Dinlendim.Okula iyi başlayacağım.Öyle başlamak zorundayım.Okulu zaten sevmiyorum bir de kötü başlayıp işkenceyi katlayamam.Aslında her şey yolunda evet evet öyle...Ne olabilir ki başka.!

7 Şubat 2011 Pazartesi

Kampta bir kaleci...!

      Güzel bir üç gün geçirdim.Bu yüzden Sutopu Federasyonu'na çok teşekkür ediyorum.Ayrıca da milli takım seçmelerinin olacağını kamp sabahında haber eden sevgili kulübüme de çok ayrı bir teşekkür ediyorum buradan(!)
     Milli takım kampına bu ikinci gidişim.Geçen sene şans eseri gitmiştim.Kadro da adım yoktu.Herkesin adı vardı benimki yoktu!Nasıl üzülmüştüm.Yıkılmıştım.Sonra Gökhan hoca benim de gitmem gerektiğini söylemiş.Bi şekilde beni de o kadroya yazdırmış.İlk kampım olduğu için nasıl heyecanlanmıştım.Hayatımın hiç bir anında bu kadar strese girmemiştim.Sbs'de bile! Ama bu kamp öyle değildi.Alıştım sanırım.Tabi gene çok heyecanlıydım ama heyecan bu sefer beni fazla etkilemedi.Sadece kampın ilk günlerinden nefret ediyorum ve o ilk gün gerçekten benim için tam bir karın ağrısı oluyor.Çünkü yüzme derecesi alıyorlar.Yüzmeyle aram iyi değil.Hızlı yüzemiyorum.İnsanlar bana fark atıyor! bu hiç hoş değil.Ama neyseki bunu hiç önemsemiyorlar öyle nefes açmak için yüzüyoruz eğer önemseselerdi zaten 200 metreyi 4 dakika da yüzen birini mümkün değil seçmeye bile çağırmazlardı.Ama tabi bu sadece kaleciler için geçerli! İyi ki kaleciyim.O kaleyi evimden çok seviyorum gerçekten.Aramızda bir bağ oluştu artık.Kalemi ve kaleciliğimi seviyorum.Bu kamp gerçekten iyiydi! Çok iyiydi.Hem ben geçen senekine göre çok daha iyiydim.Hem kadro güzeldi.Eğlendim.Umarım bir sonraki kampa seçilirim.Okulla biraz zor olur milli takıma gidersem ama olsun bence ben halledebilirim.Sonuçta bir hayalim gerçek olacak , bunun verdiği moralle  önümdeki tüm duvarları yıkabilirim.Ayrıca şimdi zorluk çekeceğim ama üniversitede de milli takım bana kolaylık sağlayacak her türlü.! Hem belki transfer de olurum.Ah ah! Ne güzel hayaller kurdum öyle...!Umarım gerçek olurlar!! Umarım hayaller listemde ilk tik işaretimi atarım.!Ve o zaman inanırım hayallerin gerçekliğine...

22 Ocak 2011 Cumartesi

Hey adamım!!

Hey adamım! İngilizcem 84.50tan 5 düşüyor takdir alıyorum!Eski Ayşe geri döndü !Zaten sen dilci değil misin gerizekalı bırakta beş düşsün  diyen sivri zekalılar sizi duyabiliyorum! Demeyin öyle...Aslında haklısınız çok haklısınız ama napalım bi talihsizlik oldu diyelim...Yeniyim ben oralarda o yüzden, ama artık alıştım çok alıştım.Çok mutluyum...Ve bu gazla yarın ki sınava çalışmadım! Ne kadar zeki olduğumu bir kez daha gösteriyorum sizlere...! Konuları bilmiyorum.Önemli bir sınav 20 soru Türkçe 20 soru sosyal 40 soru İngilizce...O 20'şer soruluk sözellere çok fena güveniyorum o yüzden gene yaylan Ayşe yaylan modundayım ama napayım yani ...Sınav stresinden yeni çıktım hiç umursayamam onu da ayrıca babamdan da  iznim var zaten hıh! O da tamam çalışma keyfini çıkar dedi.Hayır diyecek halim yok.Çok fena keyfini çıkarırım..Sonuna kadar kullanırım yani.Öyle böyle değil...Görüldüğü üzere bir hayli ciddiyetsizim.Bu yüzden sevgili ilk gözağrım,blogum,miniğim seni aldatıyorum...Yeni bir sayfa açtım,açmak zorunda kaldım bir anlık hevesti oluverdi anlayamadım...Ama iyi bir sayfa...Orada daha ciddi olabiliyorum.Yazmak istediğime yakın şeyler yazabildim.Biliyorsun uzun zamandır yazamıyordum.Bu biraz iyi geldi bana...Ama sakın yanlış anlama...Senin yerin her zaman ayrı.Ben ikinizi de aynı anda sevebilirim.Hatta ikinize de aynı anda farklı şeyler yazabilirim.Çünkü ben dengesizim.Biliyorsun. Sevgiler...

     -aşırı mutluyum bunu buraya yazmazsam içim rahat etmeyecek...Süpersir bu mutluluğu sana ve verdiğin o üç güzel 100'e borçluyum süpersir kalp(o kalp işareti burda güzel olmuyor)-

19 Ocak 2011 Çarşamba

cesaret.

Bir cesaret geldi bana! Korkak,ürkek bana! nasıl oldu hiç mi hiç bilmiyorum.İyi mi oldu kötü mü oldu onu da pek bilmiyorum.Ama hayatımda olmadığım kadar cesur hissediyorum kendimi.Mutluyum!Ya da artık alıştım.Alıştığım içinde fazla umursamıyorum.Örneğin bugün! Hiç yapmadığım bir şey yaptım!! Müdür yardımcısının dediğini yapmadım yani ilk başta yapmadım sonra tekrar zorla yaptırdı!ama neyse işte kütüphanemizdeki posterlere karıştı!çok sinir oldum.gitti güzelim posteri kapıdan çıkartırdı o oyuncaklı şeyi yapıştırdı.Bunu sırf otoritesini göstermek için yaptı eminim!O posteri oradan çıkarmayalım dedim,kalsın burası lise anaokulu çocuklarına hitap eden o posteri hemen girişe asmayalım hocam dedim!bana çıkar onu ordan çocuk diye bağırdı.Trip ata ata indirdim posteri.Çok sinirlendim.Önüme gelen herkese anlattım!Affetmem dedikodusunu yaparım!daha bir ay dilimizde neyse..!Herkes şoka girdi tabi haliyle.Şimdi burdan küçük bi olay gibi geliyor ama siz posterleir görmediniz ondan görseniz hakverirsiniz.Neyse edebiyat öğretmenime de anlattım.Kahkaha attı!Sonra bir şey söylemek için öğretmenler odasına gittim malum sahışta o mekan da mevcuttu.! Öğretmenimin yanına gidince konuşamadık gülmeye başladık.Adam da anladı tabi.Sonra bir şeyler söyledi bize kötü şeyler değildi o da gülüyordu o an hafif bi sevdim onu ama sonra geçti.! Nasıl bir yazzı oldu hiç bilmiyorum bir sürü hata yapmış olabilirim.Çünkü 3 dakikalık yazıyı 3 saatte yazdım aralarda sürekli telefonla konuştum vovv! çok meşgul bi insanım...neyse o zaman bitsin artık.

18 Ocak 2011 Salı

amaçsız

    Neden hiçbir şey yapmadan böyle oturuyorum hiç bilmiyorum.Aslında iyi güzel her şey…Yazılılar bitti.Antremana gidecektim öksürüyorum diye annem gitme istersen dedi peki dedim karşı çıkmadım.Ama şimdi vicdan azabı çekiyorum sanırım.Kendimi bugün antremana gideceğim diye ayarlamıştım.Antremana gitmedikçe sanki her şeyi unutuyorum gibi hissediyorum.tüm emeklerim çabalarım boşa gidiyor gibi  ve bunu düşündükçe keyfim kaçıyor.elinden en sevdiği oyuncağı alınan çocuk gibi oluyorum bıraksan hemen ağlayacak olan bir çocuk gibi...Ama sonra diyorum mümkün değil her sene böyle oluyor her sene hasta oluyorum ve bir iki hafta aksatmak zorunda kalıyorum ve hiçbir şey kaybetmiyorum.Ama işte gene de rahatsız edici…!
    Şu an kendime üzülecek konu arıyorum sanırım.! Bilmiyorum hiç keyfim yok.İnsanlara verilmiş bir sürü sözün var.Hiç birini tutmak istemiyorum.Onlarla buluşmak istemiyorum,konuşmak istemiyorum,dertleşmek istemiyorum çünkü ne onların ne de benim adam gibi bi derdimiz var!Evet evet hiçbir derdimiz yok! Ama bu karşın hala bir birimizi yiyoruz.Hala anne ve babalarımızdan çok şikayetçiyiz! Beklide şikayet edilecek kadar kötüler kim bilir.Ve hala tek yaptığımız bulunduğumuz ortama,sisteme aklınıza ne geliyorsa işte ona lanet okumak! Tipik bir ergenmiyiz yoksa tam bir gerizekalı mı bilmiyorum? Açıkçası umurumda da değil! Ben artık birilerine bir şeyi kanıtlamak istemiyorum.Gerçekten sizin olmayan abuk dertlerinizi dinlemek istemiyorum.Tek yapmak istediğiniz şey buradan defolup gitmek! Onun yerine keşke bulunduğunuz ortamı güzel yapmaya çalışsanız.Biliyorum izin vermiyorlar biliyorum çok zor ama böyle şikayet etmekten iyidir aman! Ben ne diyorum?ben de şu an sizi şikayet ediyorum aynı şey işte…boş verin benim aklım bana bile yetmiyor zaten...
     

7 Ocak 2011 Cuma

cuma günü ders çalışmak!?!

Evet yazacaklarım saçmalıktan öte...! Aslında gene çok duygusalım ama olumlu bi duygusallık duygusallığın olumsuzu var mı bilmiyorum ama ben de var! sorunu olan? tamam aferin eveeet! Cuma günü ders çalışmak zorunda olan minik Ayşe'nin dramı! bu cümleyi her yere yazdım neden bilmiyorum twittera yazdım bana mesaj atan insanlara mesaj olarak attım.Bilmem neden?! Şimdi de buraya yazıyorum sanırım hedefim herkesin bu dramı görüp sonra da hocaların üstüne yürümesi ayaklanması uyanması! Cumaları en tatlı gündür sevgili öğretmenim! neden ödev verirsin de yersin tüm hafta sonumu !! zaten dershane yedi beni! ahh ahh! sistem diyeceğim demiyorum ulan onuda demiyorum...! yemişim sizi de sisteminizide benim gibi bi insanıda cuma günü ders başına oturttunuz ya helal olsun be! ne hale geldik azizim! gitti güzel duygusallığım halbuki ne hayallerle gelmiştim eve nasıl umutla açmıştım bilgisayarımı! yazı yazacaktım hem de güzel yazacaktım unuttum işte unuttum hepsini gitti konular oldum gene ciddiyetsiz bu muydu istediğiniz...ahh ahh o değil de cuma günü ders çalışmak çok fena oturuyor insanın yüreğine ! bir de yarın dişçiye gideceğim tanrım sınıyorsan beni artık tamam bence hani yani cuma da oturup ders çalışacağım ya yetti ya valla yetti! dişçi de var haftaya da yazılılar var hohooooyy!! umrumda değil şu an ne yazdığım benim sayfam değil mi arkadaşım istediğimi yazarım hesap mı vereceğim! çok tersim şu an hötlerim! patlarım aman yani! neyse ben gidip güzelim cuma gününde ders çalışıyorum sevgilerr! tanrı sizi cuma günü ders çalışmak zorunda bırakmasın!